5 Aralık 2019 Perşembe

KADINLAR VE KISKANÇLIKLARI


Kadınlar hakkında kaç kitap yazılmıştır.Kaç şiir,kaç şarkı...

Kadınları tanıma sanatı falan filan diye cümlelerle başlayan hiçbir söze , hiçbir yazıya ,hiçbir öğretiye inanmamayı tanıdığınız kadınlar çoğaldıkça daha iyi anlamışsınızdır.

Ucu bucağı olmayan bir olasılıklar zinciriyle yazılmış senaryoları ile her olayın aynı anda savcısı,avukatı,hakimi,şahidi,suçlusu,zanlısı olma potansiyeline sahip dünya gezegeninin en çözülememiş canlıları diyebiliriz kadın cinsine.

Sizin yüzünüze gülerek ''Nasılsın arkadaşım''diye sorarken saniyenin onda biri kadar bir sürede üzerinizdekileri hafızaya kaydedip, bununla ilgili zihninde onlarca yorum düşünüp, ileriki zamanlarda olası bir menfi çatışmada o kadar basit bir şeyi dahi kullanabilecek veri biriktirme rami olarak beynini organize edebilecek kapasitesi olan ama o güzelim beyni hep başka hayatlarla(Kendisi dışında)heder edebilecek kadar da basittir aslında.

Bazıları durduk yere kimseyle uğraşıp gideyim şunu bir huzursuz edeyim diye düşünmezken birbiri için,bazıları adeta yaşam enerjisini diğer kadının mutsuzluğundan alır.Sanki onu üzünce,rencide edince dünyanın en güzel elbisesiyle podyumda yürüyor alkışlanıyor olmanın  duygusuna girer.Bu yaptığı ile karşı taraftaki kadın için de artık bir intikam hakkı doğurmustur.Işte böylece , o yüze gülüp soğuk ama sıcakmış gibi olan laf sokma evresi başlar.Çünkü kadınlar yapılan hiçbir şeyi unutmadığı  gibi akıttıkları gözyaşının bedelini,sıktıkları dişlerinin acısını,kızarmış yüzlerinin hesabını er ya da geç öyle ya da böyle eninde sonunda karşı taraftan misliyle çıkarır.Her birinin intikam şekli farklıdır.Sadece uygun zaman ve mekan bekler.(Tabi ki bu son yazdığım bir kaç cümle beyni diğerlerinden az bir daha fazla çalışan kadınlar için---Beyni çalışmayan demiyorum çünkü kadınların beyni hızlı çalışır,biraz fazla çalışanlar diyorum---)Uygun bir zaman gelene kadar sabırla bekler.Sonra gümmm ölümcül bir vuruş yapar hem de hiç umulmadık bir anda.Karşı tarafın ''Tamam ya bak ses çıkmıyor umutmuş olanı biteni,nasıl yedi lafımı''dediği bir anda tak diye vurur.Bitirir işi, yüreği de hic acimaz .Cunku kadınlar birini severken acı vermek istemez. Sevgi bitince ancak kızgınlık yerini ödeşmeye bırakır.  Tüm kadınlar için aynıdır bu.Kadınlar deli gibi sabreder ,bekler,susar-Susar,bekler,sabreder....Ama işte o sabır ve bekleme süresi biten bir kadın varsa karşınızda;yani uzun süredir sessiz olan bir kadın varsa karşınızda işte o zaman korkulacak bir durum var demektir.Tetikte olun çünkü derin darbe kısa zamanda gelecektir.

Kadınlar birbiri için olduğu kadar karşı cins için de o kadar hafife alınacak bir donanımda olmayan fıtratıyla, sevgi aldıkları sürece zararsız ve masumdur.

Bu yüzden kadınları sevin :)Kadınlar siz de birbirinizi sevin:) Savaşın kazananı olmaz bunu unutmamak dileğiyle:)

28 Kasım 2019 Perşembe

HAYBEYE!



Haybeye: Işe yaramaz, anlamsız demek sözlük anlamı.
 Argo bir sözcük bana göre aslında, ama bazı durumları tam olarak anlatmak için tam da bunun gibi argo sözcüklere ihtiyaç duyuyorum ben de günlük hayatımda. Hele son bir kaç yıldır hem kadın Hem erkek işlerini yürütmek zorunda olduğumdan mıdır,  tüm gün mesai arkadaşlarımın karşı cinsten olduklarından mı bilemiyorum neden daha çok kullanır oldum bazı deyimleri "HAYBEYE"gibi , "EYVALLAH"gibi .

Bugün "Haybeye ''yi yazasım var.

Haybeye ; geçen yıllara
Haybeye ; verilen emeklere
Haybeye ; biten ilişkilere
Haybeye ;giden arkadaşlara
Haybeye ; kaybedilen dostluklara
Haybeye;geçirilen uykusuz gecelere
Haybeye; konuşmaya çalışmalara
Dökülen dillere, yazılan cümlelere, inanılan sözlere
Hissedilen duygulara-o duyguların nasıl altının üstüne getirilişlerine
, Hazırlanan yemeklere , ağırlanan misafirlere
Elde kalan güven kırıntılarının " Haybeye " yok edilişlilerine
Haybeye bir Teşekkür etmek istedim ben de Yalandan.
Çünkü tum bu olanlar HAYBEYE yaşayan insanlar olduğunu gösterirken bana ,
Sen hayatini böyle Haybeye geçirme demeyi öğretti.

O Haybeye hayatlarında tüketerek, insanları, ilişkileri, yemekleri,icmekleri ,kendilerini onlar;
Size bıraktıkları geriye kendiniz, Özünüz, ruhunuz,üretkenliginizdir.

Yoksa ne bu yazılar yazılırdı, ne de bu besteler yapılırdı.

Haybeye olanların HAYBEYE olan ozensizlikleriyle öğrendik Biz bizi , Bizdeki bizi.

Son söz;
 Argo bir kelime bazıları için hayatlarının ta kendisidir. Bir ön ad lazımsa örneğin birine bu tam da  "Haybeye"dir.

17 Kasım 2019 Pazar

BEN BENIM 2

Birazdan kudurur deniz

Sakinliğe aldanmayın.
Durana güvenmeyin.
Susana inamayın.
Intikamdır amacı.

Herkes kullanmaya odaklanmış
Öyle değil diye belki diye biraz bırakınca kendiniz görürsünüz bir zaman sonra gerçeği.
Hiçbir söze, hiçbir cümleye inamayacagım diye söz versen de kendine yanılırsın.

Sanrı,
Yanılgı,
Üzüntü,
 Bu üçünü yaşamak istemiyorsanız herkesten ve herşeyden uzak durun.

Yoksa göz yaşlarınıza özür borçlu olursunuz yine akıttınız diye

Denizlerde taşları oymak için  , ırmaklarda durulanmak  ya da pınarlarda arınmak için her konuşulana inanmaktan vazgeç...
Saçma sapan egoların tatmininin bir parçası olmamak adına " Ben Benim." De.Birak yanında olmak isteyen olsun burda.

15 Kasım 2019 Cuma

BENDEN SELAM SÖYLEYİN



Küçücük çocuktum ben babam Kırıkhansporun kaptanıydı.  Herkes tanırdı, bir sezonda en çok gol atan meşhur bir futbolcuydu. Beni maçlara götürürdü. Takımın maskotuydum.
Kirikhanda beni herkes tanırdı.  Bebekligimi,  cocuklugumu bilir herkes. Kırıkhan 'ın tek çocuk kıyafet mağazası Şahin Bebe mağazaya getirdiği her kıyafetten birer takım hediye eder Bana, beni giydirip stüdyoda fotoğraflarımı çektirip mağazanın vitrininde sergiletirdi.
Kıyafet sponsorum vardı bildiğiniz küçükken benim. Üç buçuk yaşında anaokuluna başladım, kız meslek lisesinin anasınıfına gittim bir yıl önce orda elden ele kucaktan kucağa sevildim. Tontiktim. Doğum günümde pastam ve Kıyafetlerimi Murat Giyim göndermişti, saçlarımı Yusuf Kuaför yapmıştı 😀 Düğün gibi kutlanmıştı sınıfta doğum günüm. Ikinci yıl 4 buçuk yaşında YIBO'nun anasınıfına gittim, teyzem orda hemşireydi, öğretmenim Mürüvvet Kıt 'dı. Beni bütün YIBO öğretmenleri elden ele çok severdim. Ama en çok öğretmenim öpücük delisi ederdi beni 😀 Sonra 5 buçuk yaşında ilkokula gittim ilk dönem kayıtsız gittim küçüğüm diye öylesine takılsın diye göndermişlerdi ,bıkar nasıl olsa diye ama herkesten önce okudum ,yazdim. Öğretmenim beni o kadar çok seviyordu ki bırakmadı.  Kaydım yapıldı.  Kıyafet, kuaför, hediyeler hep sponsorluydu, fotoğrafçıların vitrininde benim fotoğraflarımı asarlardi.  Bu böyle devam etti. Arada olan biten daha o kadar ayrıntı var ki. Yani o kadar çok sevildim ki ben. Sevgiden beslenmeye alışmış bir ruhla büyüdüm.  Herşeyim hep çok fazla olduğu için hiçbir şeye de özenip keşke benim de şuyum olsaydı demedim hicbir zaman. Herşey herkesten önce hep bende olduğu için de bunun bir fazlalık olduğunu düşünmedim yani kanıksanmış bir durum. Hep istenen, sevilen, sayılan, doymuş, görmüş, yaşamış, bir değil üçe sahip olmuş olarak büyüdüm.  Kimsenin hicbir şeyinde gözüm olmadi çünkü ben sahip olduğum herşeyin en güzelinin bende olduğuna önce kendim inanmışımdir, sonra da çevrem inanmıştır buna.

Neden bunları anlattım.  Son iki haftadır yine aynı duygulari yaşadım siz sevdiklerim sayesinde . Çok seviliyorum.  Bunun verdiği mutluluk bana cocuklugumu hatırlattı.  Öz 'ü hissettim kendimde , kalbim nefes aldı sanki. Kucaklaştım, tebrikler aldım, sevgileri hissettim,pastalar üfledim, güldüm çokça,  duygulandım, göz yaşlarım aktı bazen mahçupluktan. Bunun yani sıra hasetlikler olmadi mi oldu tabi ki onları da gördüm. Sahteymiş dediklerim de oldu mu evet o da oldu. Ya da günlük insanlarmış meğersem işleri bitene kadar varlarmış dediklerimiz de oldu.

Yani insan sadece kötü günde görmüyor gerçek kalpleri bazen iyi gününde de görüyor "Birinin güzel bir duygusunu tebrik etmekten aciz" 'ARKADAŞLARI(!)
Ama bunlar azınlıkta bende ,az varlardı şimdi yoklar artık.
Temizlik her an oluyor.
Sildik geçtik.

Ben şimdi Beni Seven herkese bir daha teşekkür ederek
BEN SIZI DAHA ÇOK SEVIYORUM demek istedim. 

4 Kasım 2019 Pazartesi

ZAMANIN ELİ DEĞDİ BİZE

Zamanın eli değdi bize!!!!!

Böyle bir cümle nasıl yazılır.

Kim yazdı bunu.

Bu kadar nasıl derin olunur.


Bunu yazan bir insansa biz neyiz. Hep diyorum ya ben hepimiz yaşıyoruz da bunu kim bu kadar güzel ifade edebiliyor.

Sen belki vardın da bizim aramıza zaman girdi,dem acıdı, hamur oldu yemek,kuflendi meyve,ekşidi maya...... Çünkü bizi bizden götürdün, çünkü olman gereken zamanda olmadın ,çünkü tam da o an yoktun. Ben yalnız geçirdim o acıyı, tatlıyı sen yoktun demenin onlarca anlatımını sadece tek bir cümleyle izah edebilmek bu olsa gerek.

ZAMANIN ELI DEGDI BIZE


Sevgisizliğine bir kalp verdim.....Bana geri ver aldıklarını, bana beni geri ver. Her şeyi al,bana geri ver.

Tüm bu cümlelerde de diyor ki

Bana şu an benden aldigin kalbi geri ver. Diğer herşey  ,yukarıda, yüzeyde olan herşey senin olsun. Bana beni geri ver ki bir şansım olsun. Sensiz ömrüm olsun. Bir yanılgı olduğunu anladım da varsa bir çözümü geri istiyorum sendeki beni demek istiyor yazan kişi

Bu yazıyı da anlayacak insan zaten sadece Zamanın eli değdi bize cümlesinin ne demek olduğunu anlayan insan olur.

Zaman ;Bazen ilaç, bazen beklenti,bazen sessizlik çoğu zaman ise yok ediş Her şeyi,  unutturuş, hiç olmamış halisinasyonu... Zaman... O zamanın elini değdirmeyecek kadar kısa olsun her gidiş, kısa olsun her geliş, çünkü ZAMAN acımasız bir öğütücü, liğme liğme parçalayıcı... Aleyhimize mi lehimize mi bile farkettirmeyecek kadar da sinsi. Geçip, yiyip, eritip,bitiriyor.
Ve unutturuyor.



28 Ekim 2019 Pazartesi

INSAN INSAN

Insan insan...
Insan nedir?
 Ben can nedir şimdi bildim.
Hayat nedir,nişan nedir şimdi bildim.

Insan ; Dünya gezegeninin en bilinmezi. En karmakarışığı.
Doğal yaşam parkına gittik geçen hafta. Her hayvanın belli özellikleri ve bu özelliklere göre olan yaşam alanları var. Muazzam yapılmış her bir alan. Gezerken defalarca dedimki "Ne güzel yapmışlar " tam tam olmuş.
Bu gezegende ne istediğini, ne yaptığını, ne hissettiğini, ne beklediğini,ne yaptığını bilmeyen tek canlı INSAN bence. Karmakarışık.  SIR. Büyük bir SIR. Ve hicbir standardı yok
.Kimin ne olduğu belirsiz. Kim tehlike anında ne yapar, kim ne ile beslenir,kim nerde ne der,kızınca ne söyler, sevince neyler,susunca nedir belli değil. Yani yüzyıllar sonra INSAN YAŞAM ALANLARI diye bir yer oluşturulsa oluşturulamaz.  Bu karmaşa içinde işte biz kendimiz olmaya,kendimizi gerceklestirmeye çalışıyoruz . Hem bu dünyanın gereklilikleriyle var olmaya, hem de bizi biz yapan ozelliklerimizle diyoruz ki BURDAYIM.

Ararken kendimizi bizde ,kendi tekamuluzu bulmaya çalışırken bir taraftan da devam ediyoruz yüzeyde olanlarla.
Son zamanlarda ise sadece duruyoruz . Soranlara ise "Nasılsın "diye. Herşey yolunda diye cevaplarınız.  Çünkü şu an olan olabileceklerin en hayırlısı ki olmuş. Çünkü biz herşeye EYVALLAH demeyi ogreneli çok olmuş.  Ne geliyorsa,ne gidiyorsa bize hayri vardır demektir  diyebilmeyi sözde değil de ÖZDEN öğretti bize hayat.


Bugün, Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluş yıldönümügünü . Benim için en güzel bayram.
Bu sözcükleri bu kadar özgür yazmama neden olan Hayran olduğum, inanılmaz bir saygı ve minnet ve saygıyla andığım Atama Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'üme teşekkür ederim.Şükran, minnet,saygı ve sevgiyle Atam Sen Rahat Uyu Bekçisiyiz Biz Hürriyetin.

Bir özgürlük, bir Cumhuriyet ,bir saygı, bir ani yazısı bu bizden ATAMIZA saygı ve dünyalar kadar çok sevgi ile. Kadınlara bu kadar hak ve hürriyet verdiğiniçin teşekkür ederiz Sarı Saçlı Mavi Gözlü Atam.https://youtu.be/fEzpsVi1Qd0


23 Ekim 2019 Çarşamba

SEN SENSIN

Içimde yılgın rüzgarların ayak sesleri
Sende daha yeni yeni kavak yelleri.

Dün bir yerde okudum ,diyorki "Kimi 20sinde evlenir 30unda boşanır tüm hayatı boyunca yalnız kalır, kimi 30unda evlenir ömür boyu mutlu olur. Kimi 30unda  genel müdür olur kimi 60ina kadar birinin altında memur kalır, kimi 40inda zengin olur dünyayı gezer kimi 50sinde daha yaşadığı ilden dışarısını görmemiştir " Aslında okuduğum tam kelime olarak böyle değildi de benim anladığım aklımda kalan buydu. Özeti nedir bunun bazılarımızın farkındalığı, görmüş geçirmişliği bazılarımızın bizden yaşıyla büyük olmasıyla doğru orantılı değil.  Bunu söyle daha da açık hale getirirsek ;Hayat herkes için akıyor da herbirimizdeki etkisi farklı.  Yani kimin kimden neyi nasıl algıladığı bir muamma ,bu yüzden ne kimseyi "Neden anlamıyor, neden göremiyor "diye yargılamadan (ki benim eskiden en çok kullandığım cümleler) önce onun frekansının ve algı seviyesinin yerini tahmin ederek bakmak lazım herşeyine.  Böyle bakınca kolaylaşıyor hayat. Yani kızmıyorsunuz insan davranışlarına.  "Onun algısı o kadar " deyip geçiyorsunuz.  Eğer hissediyorsanız birşeylerin düzeleceğine; evet zaman ve enerjinizi harcıyorsunuz onun için.  Ama "Yok ,kapalı tamamen " diyorsanız da ,hemen oradan "Kaç ". Evet haklısın diyorsunuz karşıdakine, Bir de benim Çok kullandigim bir cümle var öyleleri için " Evet doğru söylüyorsun tabi " . Bu ne demek benim lügatımda "Seninle tartışarak, sana birşeyleri ispat etmeye çalışarak o güzel yüreğimi tuketemeyecegim ben ,sen bu yaşa kadar hiçbirşeyin farkına varamamışsın, ben kim oluyorum da sana farkettirecegim "demek . Yani "Banane " demek. Bir de ne farkettim arkadaşlar insanlarda bilmem katılır mısınız "Insanlar duymak istedikleri cevaplara odaklilar " Yani siz zaten onların duymak istemediği bir cevap verin sorularına kendileri cevapliyor soruyu ,bir de size kabul ettirmeye çalışıyor cevabı.  Şimdi biri gelip bana "Pınar ne diyorsun gideyim mi ?" Diye Bir soru sorunca "Ben ona sence ?" Diyorum . "Gitmek istiyorum "diyor. Ben de " o zaman git " diyorum . Çünkü benden istediği benim fikrim değil: O zaten gidecek benim onayımı istiyor sadece. Hayır gitme desem de gidecek. Çünkü biz sorularla sadece onay bekleriz . Cevap değil amacımız çünkü ruh zaten kendi cevaplarını bilir.

Nereden nereye geldi yazı,
Ben neredeyim Sen nerede diye soruyordum aslında başta .
Ama şimdi bu kadar şey yazdıktan sonra vazgeçtim bu sorudan . Çünkü dedik ya herkesin boyutu, frekansı, algısı farklı. Siz kendi boyutunuzda olmayan insanlara kızamazsınız "Neden benim penceremden bakmiyorsun dünyaya "diye . Yani O daha orada sizin yirmili yaslarda belki olacaginiz yerde olmasina kızamazsınız 40lı yaşlarında olan birine . Bu yüzden ne yazdiklarimızla ne de kendimizle çelişmemek adına, bu yazıyı bir son sözle bitirelim;

Kimseye neden böyle diye şaşırma, O , o
Sense sensin.

22 Ekim 2019 Salı

Küçük Bir Yazı

Düşünce ağlamamayı;ağlayınca teselli edecek hiç kimsenin olmadığını farkedince öğreniyor insan.
Çok mutlu olduğunda paylaşacak biri olmadığını fark edince de bir deprem yaşıyor ruhunda.

''Benim eşim işte nasıl yaptın helal olsun sana hayatım''
''Benim kızım işte bu Bravo kızım sana''
''Benim arkadaşım yaaa işte budur çak o zaman''
''Ya sen kimin dostusun harikasın canım benim''
''Gerçekten tebrik ediyorum ben de çok heyecanlıyım'' diye cümleler duymayacağınızı artık bilmekten o kadar yoruluyorsunuz ki.Aslında birçok insanın başaramayacağı işlerin altından da kalksanız bunu paylaşacak kimseniz yoksa sizin için de önemsizleşiyor. Amaaan ''Yaptık işte bir şeyler'' deyip geçiyorsunuz.
Üç gündür hastayım. Sağ olsun arayan soran gelen giden herkese teşekkür ediyorum.Ama bugün neyi fark ettim kendimde şimdi düşününce ''Ben ne saçmaladım bugün diye'' gülüyorum.Pazartesi serum ,iğne vs. ,dün de evde dinlenme güya ama zerre dinlenmedim,bugün sabahtan ilçeye,oradan da okula gittim.Gördüğüm herkese ben hastayım dedim,telefonla konuştuklarıma bile ''Alo'' demeden açar açmaz karşıdaki ''Ben hastayım hiç beni sormuyorsunuz,ölüp gitcem hiç ilgilenmiyorsunuz'' dedim tüm gün.İlçedeki müdürüme ,şeflere,memurlara,okulda öğretmen arkadaşlarıma,diğer kurum müdürü arkadaşlarıma,velilerime ,has bel kader bugün beni aramış olan insanlara ''Ben hastayım,ölcem hiç bana bakmıyorsunuz'' .Şimdi akşam saati azıcık biraz daha iyiyim aklıma gelince gülüyorum. Yani insan neden böyle davranır ki.Ben olsam böyle yapan biri hakkında derim ki galiba;''Yazık kızın kimsesi yok ilgi istiyor''Bak şimdi böyle yazınca daha da trajikomik geldi. Demek ne kadar büyüdük desek de biraz sevildiğimizi hissettiğimiz an nazlanmalara başlıyoruz.Sitemlere başlıyoruz.Serde kadınmışız demekki daha her ne kadar inkar etsek de.Hala duymak istiyoruz sevildiğimizi.

20 Ekim 2019 Pazar

GÖR-GÜ-SÜZ-LÜK



GÖRGÜ 》 Görmek fiilinden türemiş bir kelimedir.

Görmekten ,görüp geçirmekten gelir anlamı.

Görülen,yaşanan, deneyimlenen demektir. Bu ise aileden gelen bir görmektir.  Temelden gelen bir yaşanmışlıktır. Daha sonradan eğitimle , statüyle de desteklenirse tadından yenmez bir kıvamdır.  Hem aileden gelen bir kültür, hem eğitiminiz, hem kariyeriniz de varsa işte o görgü sonucu size ÇOK Görgülü bir insan sıfatı getirilir.

Şimdi son zamanlarda yaptığım bir uygulama var sizinle onu paylasayim bir şeyi anlamak istiyorsan onu zıttıyla düşün.  O zaman daha iyi anlarsın. Ilk paragrafta görgünden bahsettik örneğin şimdi onu daha iyi anlamak için GÖRGÜSÜZLÜK nasıl oluyor onu anlatalım.  Şöyle oluyor temelden ,çocukluktan olan bir aile eğitimi olmadan büyüyen, her hangi bir eğitim almayan ve eğitimli insanlarla paylaşımı olmayan, bir şekilde bir yerlerden para kazanmış olan , sahip olduğu herşeyi sadece onda varmış gibi kasılarak herkese gösteren, herturlu kültür, şehir, yaşamı belli bir yaştan sonra görme imkanı bulan ve bu imkânı da böyle traji komik bir şekilde anlatan,görsellerini paylaşan, gördükleri ile ilgili bitmek tükenmek bilmeyen anılar zinciri ile insanları sıkan, boğan kişiler işte onlara görgüsüz deniyor.

Dün bir filmde duydum ve çok hoşuma giden bir diyalogla yazımı tamamlayacagim.
Adam diğer adama soruyor "Ferrarimi gördün mü, hiç ilgilenmedin onunla" Karşısındaki de harika bir cevap veriyor ona "Ben daha çok onu göstermekle kendinde neyi dengelemeye çalıştığınla ilgileniyorum". Derin bir söz.  Insanlar paylastiklariyla hayatlarını karakterlerini ,önceliklerini ortaya koyar. Kimin ne olduğunu bu sosyal medya paylaşımları o.kadar gözler önüne seriyorki. Aslında kim ne ve nasıl hemen anlaşılıyor. Ve yazık diyesi geliyor insanın onlara tamamen eksiklerini sahip oldukları metalarla tamamlamaya çalışan görüntüde var Ama ruh olarak yoksun insanlara . Sadece bedenle ,madde ile var olanların hayat sınavları da yine mallarıyla olup,hep bu yoksunluklarinin bedellerini ödeyerek geçecektir. Yani önceliğimiz ne ise onunla sinandigimiz için gorgusuzlerin sınavı da o çok gösterişini yaptıkları her şeyi kaybetmekle olacaktır.
Son söz olarak;
Ilk kez mi gördün 😀Yazık bi kaç kez daha gitsen daha sakin olursun


19 Ekim 2019 Cumartesi

SAYGILARIMLA

Biliyorsun
Biliyorsun sonumuz yok.

Yani bu ne demek. Ben herşeyin farkındayım olmayacağını da biliyorum ki imkansız diye birşey yok ama sen ya da ben korkağız ve kabul ediyoruz bunu ; vazgeçiyoruz demek. Ben vazgeçmesem de senin bu korkak halinle kabulleniyorum herşeyi demek "Saygılarımla " Çünkü ben bu saygıya değer olduğum için senin de bunu hakettigine inanıyorum demek bu sözcük.

Yani bu Saygılarımla sözü aslında sana söylemek istediğim o kadar söz varken  susuyorum ,izliyorum, bekliyorum çünkü başka çare bırakmadın demek.  Ikimiz de biliyoruz ki ne tamsın ne de yarım olarak devam edeceksin benim için demek. Bana gelince zaten alıştım hep düşüp kalkmaya beni düşünme toparlanirim güle güle git sen de git yaşanan güzel anlar yanıma kalandır deyip yoluma devam ederimdir.

Aslında çıkmaz yolların sözüdür bu "Saygılarımla " yapılacak bisey olsaydı benden yana zaten sonuna kadar giderdim ben ama sende bunun karşılığını görmedim ki ,kimin ve ne için hırpalıyorum kendimi bu kadar yoksam karşımdakinde diye fark ettiğin andır bu sözü kullanman. Çünkü hickimse umudu varken "Tamam o zaman SAYGILARIMLA , yolun açık olsun "demez. Insanları hayatınızdan hata yaptıkları için değil umudunuz kalmadığı için çıkarırsınız. Ve birine o kadar duygu yüklüyken tamam madem Saygılarımla diyorsanız umudunuz bitmiştir.  Ne çekeceksem çekerim deyip en iyi yolun gitmek olduğunu anlarsınız acı çeke çeke.

Bu yazı bundan 4 yıl önce dünya güzeli bir sesin sözleriyle yazılmıştı aslında, ama ne olduysa silinmişti blogta. Şimdi tekrar onun için yazıldı.  Onun nezdinde "Ben yaşarım yaşanmış duygularımla, sen beni düşünme toparlanirim güle güle git sen SAYGILARIMLA" diyen tüm kadınlar için, bu kadar saygıya değer bu kadar saygıyı hak eden hanımefendi kadınlara gelsin. Acı ya da tatlı ne yaşıyorsa kendinde yaşayan çirkeflik, rezillik yapmayan gitmeyi, susmayi, durmayı, beklemeyi bilen kadınlara gelsin.
Hanimefendilik ,kibarlık, saygı ve sevgi bilen, dürüst, sadık eyvallahsiz kadınlara selam ve SAYGILARIMLA

18 Ekim 2019 Cuma

ACININ SINIRI YOK BUNA INANIN



Her türlüsünü tattım acıların ,ayrılıkların.
Her şeye biraz alıştım
Bir seni beklerken kendimi yenemedim

Ben bu cümleleri bir tek kızım için kurdum . Herşeyi gördüm yaşadım
Mutluluğu da üzüntüyü de . Acıyı da tatlıyı da. Ama hiçbir acı Begümüm kadar yakmadı içimi, hicbir mutluluk da onun gülen yüzü kadar mutlu etmedi beni. Benim en büyük sınavım o oldu bu hayatta. Ben onu çok bekledim. Daha karnimdayken bir sürü travma ile başladı süreç ardından herşey ne güzel ne kadar iyi çocuk yetistiryorum diye söylenirken öğrendim en çok kimi seversek onunla sinaniriz diye.

Şimdilerde ise insanların manasiz dertlerine dert değil demeyi öğretiyor bana hayat.

Aslında çok uzun yazasım var Ama bir o kadar da lafı uzatmayasim var.

Tek bir son söz gerekse bu ana; o da şudur;

Hiçbir acı evlat acısı kadar can yakıcı değil ve bunu yaşamadıysanız şükretmek için önünüzde yarinlar var.

11 Ekim 2019 Cuma

EVLAT EVLATTIR KIZI ERKEĞİ YOK



Ben annelikle ilgili bir yazı yazarken hep aklıma anne olmak için el açan herkes ,anne olmayı çok çok isteyen ,annesini çocuk yaşta kaybetmiş, yavrusundan ayrı olan,evlat hasreti çeken kadınlar geliyor.Böyle abartılı duygular yaşıyorum aslında annelikle ilgili ama abartı gibi hissettirecek sözcükler kullanmamaya özen gosteriyorum kendimce. Eğer bu yazıyla ya da paylaştığım her hangi bir görselle anneliğe dair birilerinin acısına, yarasına dokunuyorsam Allahım affetsin.  Onlar da hakkini helal etsin. Çünkü ben burada sadece kendi duygularımı yazıyorum.  Ne birilerine dokundurma ne laf yetiştirme ne de akıl vermek niyetindeyim. Sade ve Sadece keşke olmasaydı diye defalarca düşündüğüm adımın içinde olan ve beni deli gibi etkileyen Duygu gel gitlerinin sonuçlarıyla çıkan yazılar bunlar.
Telefonu elime alırken söyle başlamak istedim yazıya "Aslında dünyaya erkek olarak gelmek vardı"
Ben Ultrasona bakıp da kızınız olacak diye söyleyince doktor o an öyle bir hüzüne girdim ki. Keşke erkek olsaydı dedim içimden. Sevinemedim dünyaya bir kadın daha gelecek olmasına onun adına. Kendi adıma ise evet bir anne için belki mutlu olunacak birşey bir kız evlat. Çünkü kızlar vefalıdır. Çünkü kızlar anneye candır, kandır.  Ama kızın olması demek onu üzen, kıran ,yaralayan her durumda ondan daha çok acı çekeceksin demek. Çünkü bu hayatta Kızlar hep bir eksiktir.  Kim ne derse desin eşitlik falan filan ben inanmıyorum bunlara kızlar,kadınlar eğitimi, kariyeri, ekonomik ve kültürel durumu ne olursa olsun kız  çocuğudur, kadındır toplumda ve hep bir adım geriden koşarak tamamlamaya çalışandır yarışı.
Ben bu ayrımı yapmıyorum kızıma ama bu toplumda bu ayrıma hem ailemde hem iş çevremde çok maruz kaldım. Ve kızımın da buna benden yana olmasa da hayatı boyunca maruz kalacağını bilmek ikilemde bırakıyor beni. Bazen kızıma diyorum ki "Olsun sen de yaparsın " bazen de diyorum ki "Sen hanım bir kızsın biraz sakin sessiz ol" . Bazen diyorum ki Begüm sen "Olur mu canım tabiki hakkını ara,kimse sana böyle davranamaz" Bazen de diyorum ki "Aman Begüm sen bir genç kızsın ona göre davran,erkek çocuğu gibi hoplayıp zıplama otur biraz "

Ben bir kız çocuğu olduğum için bir ayrıcalık görmedim ailemden ,bir kadın olduğum için de ayrıcalık görmedim pozitif olarak toplumdan tam tersi bir erkeğin yapması gereken her işi de tek başıma kadın olarak yaptım. Hem bir anne gibi naif ve koruyucu hem bir baba gibi otoriter ve kuralcı oldum son yıllarda evde, işte ise hem bir kadın gibi hanım ve kibar hem bir erkek gibi iş bitirici ve cabbar oldum. Yani bir kadın gibi davranıp ama bir erkeğin yapması gereken her işi kadın olarak yaparak eril dişil enerjilerin karmaşası ile içimizde alma verme dengemizi yitirerek yaşayıp durduk. Kadınsak neden erkek işlerini de yapıyoruz, erkek işlerini yapıyorsak neden bir kadın inceliği naifliği bekleniyor bizden diye sorgulayarak geçen bir ömüre bir de kız çocuğu bırakıyoruz.  Bu kız ne öğreniyor şimdi benden. Rol model aldığı tek kadın annesi.O da elinde çekiç, vileda, süpürge, matkap, alşveriş poşeti,  pazar çantası, haftasonlari okulda bilgisayar,lastikçi, benzinci, tamirci,marangoz, kuaför.... daha neler neler. O zaman kadın nedir. Benim kızımın büyürken gördüğü kadın kadından çok bir adam. Ama öğütlerde hep sen kızsın azıcık dur ama durmayan bir anne var karşısında. Hayatla insanlarla mücadele eden bir anne , bir kadın.

Bugün dünya kız çocukları günüymüş:) Tıpkı Dünya Kadınlar Günü gibi sahte ve kandırmaca bir gün.

Bu dünyaya bir kız olarak gelmek yüzyıllardır acıdır.

Ben sadece bir evlâdım olduğu için şükrediyorum çünkü evladin kızı erkeği olmaz. Ve kızıma üzülüyorum bu toplumda mücadele etmek zorunda olacağı milyon şey olduğu için, kendi hem cinslerinden dahi en büyük darbeleri haketmediği halde alacağı için. Umarım kadınlar öyle bir seviyeye ulaşır ki her yönden, "Ben varım, kendim olarak varım" diyebilecek olgunlukta olup birbirini aşağıya çekmeye çalışmaz. Inşallah bizim kızlarımız bizim yaşadığımız ikinci sınıf insan muamelesine maruz kalmaz, inşallah hayat onlara bize olduğundan daha insaflı davranır.....

Benim iyi ki bir çocuğum var bu hayata sımsıkı bağlanmama neden olan, arkamdan "Benim annem hayatını benim için hiç etti"diyecek ve "Benim annem bana hem anne hem baba oldu "diyecek bir yavrum var geride kalan.
Kızların erkek evlatlardan ayrı tutulmayacagi günleri bizim çocuklarımızın gormesi ümidiyle.

8 Ekim 2019 Salı

DENKLIK

Bir resmî gözümüzün en dibine getirdigimizde bulaniklıktan başka hiçbirşey göremeyiz.  Biraz uzaklastirdigimizda ise bir kısmını görebiliriz. Resmî gözümüzden daha çok uzaklastırdığımızda ise büyük oranda tamamını görebiliriz öyle degil mi? Hem uzaklaştırıp hem de devamlı baktığımızda ise resmin içindeki ayrıntıları fark ederiz . Fark ettikçe de o ilk görüp beğendiğimiz karşımıza alıp baktığımız resimdeki kusurları, renk zıtlıklarını, eğreti yerleşen nesneleri barındırmasını içinde, fırça darbelerindeki sekilsizlikleri görürüz iyiden iyiye. Sonra deriz ki "Ben hangi aklıma hizmet bu bayağı ve avam resmi sevip de karşıma alıp bakmışım " . Kaldırır koyarız onu görünmeyecek bir yere ,unuturuz onu orada bir süre. Sonra bir temizlik sırasında da amaaan bu burda dursa ne olur boşuna yer kaplıyor deyip, çöpün kenarına bırakırız. Zamanında ben sevmiştim bu yüzden güzeldi bu çerçeve içindeki resim ama şimdi benim için değeri bu kadar çöpte de olur diye düşünerek. Çöpün içine atmadan kenarına koyarız belki benim gibi ilk başta birilerine hoş gelir alan olur diye bırakarak,devam ederiz .

Işte böyle bazı şeylerin içinde aslında ne olduğunu görebilmek için ya gitmeniz, ya uzaklaşmanız, ya da uzaktan bakıp izlemeniz gerekir.Izlemeniz de o çok beğendiğiniz her ne ise Aslında belki de siz beğendiğiniz için öyle gördüğünüzü anlamanızı sağlayacaktır. Bir şaheser olarak görüp elinize aldığınız resmin sadece savrulan özensiz fırça darbelerinden oluştuğunu,  bir hikayeye dahi sahip olmadığını ve sizin tüm birikiminize rağmen acemi bir saçma hal ile onu almış oldugunuzu farketmenizi sağlar işte uzaklaşıp izlemek.

O halde , o gözünüzde çok büyüttüğünüz herşeyden ve herkesten biraz uzak durun bakalım;yine aynı görecek misiniz onları. 

5 Ekim 2019 Cumartesi

Analık Zor



İnsanın kendini bir tarafa koyup da sanki yokmuş gibi hissettiği her an bence anne olduktan sonraki zamanlar.
Bu anne olmak nasıl bir şey böyle.
Sizden başka bir canlının mutluluğu ile mutlu olmak,onun acısı ile acı duymak. Onun yüzü gülünce gülmek, onun üzüntüsüyle kahrolmak.
Ben bu çocuk konusunda zaten gereğinden fazla hassasım bir de benim kendi kanımdan canımdan bir çocuğuma karşı olan duygularım ağır geliyor bana.
Bir insanın kaldırabileceği bir yük seviyesi var mi diye düşünürken aklıma hep özel eğitim okulunda görev yaparken tanıştığım bir anne geliyor .
Biraz paylasayim mi sizinle onu.
Ben böyle o kadar dünyevi biseylerden üzgündüm yine. Bizim okula yeni başlayan bir öğrencinin annesiyle aynı masada yemek yerken denk geldik ,yemekhanede aynı masada oturduk.  Çok gençsin çok güzelsin dedi bana. Gözlerim dolu benim. Oğlu 16 yaşında ona yemek yediriyordu o. Neyin var dedi hep güleryüzlüsün sen neden gözlerin doluyor dedi. Birşeyler zırvaladım ben. Bak dedi bana onüç yıl önce eşimi kaybettim ,oğlum altı yaşında iken,oğlumun gözleri görmüyor otizm hastası, konuşmuyor, tuvalete ben götürüyorum, yemeğini ben yediriyorum , bir kerecik bana anne demedi, bunları onüç yıldır ben yapıyorum. Çalışmıyorum eşimden kalan maaşla geçiniyoruz. Oğlum kendini bilmiyor,beni bilmiyor,ben en çok neyi düşünüyorum biliyor musun dedi; ömrümün sonuna kadar bakarım da ona ben ölürsem ne olacak. Benim dolan gözlerim pınar oldu o an,öyle bir ağlama krizine tutuldum ki. Kendi derdimi unuttum daha doğrusu kendiminkinin dert olmadığını gördüm, ağladım ağladım sarıldım o anneye sen nasıl bir annesin diye, çok ağladım o gün. Kendime kızdım sen neleri dert ediyorsun ne hayatlar var diye.
Arkadaşlar ben size sade ve Sadece tek birşey söylemek için yazdım bugün bu yazıyı.
Bu hayatta Allahım kimseyi evladıyla sınamasın, herşeyin çaresi dermanı var emin olun var ben deneyimledim her sorunu. Tek bişeyin önüne geçilmiyor, ÖLÜM. Bir de hiç Bir acı evlât acısı kadar derin değil. Herşey geçiyor yeterki sağlık olsun,yeterki yavrularımız iyi olsun.

Bu yazıya bir son söz gerek;

Allah yavrularımız bize bağışlasın, anne olmak için el açan herkese bebeğini versin

27 Eylül 2019 Cuma

MEVLAM NEYLERSE GÜZEL EYLER

Benim sevgili okuyucu arkadaşlarım merhaba,

Bugün öyle bir gün yaşadık ki yazmasak atlasak olmazdı. Çünkü herbir duygunun bir arada olduğu bir atmasfore maruz kaldık.

Sevinen ,üzülen, ağlayan, gülenin bir arada olduğu bir gün.
Nasıl oldu anlatayım biraz size.
Daha önceden planlandığı üzere,  geçen yıl da olduğu gibi muharrem ayı münasebetiyle Aşure Günü Etkinligimizi 27.09.2019 Cuma gününe yazdık günümüzü.26 eylül öğlen sıralarında yeni müdür atamaları belli Oldu. Biz de tamam hayırlısı olsun yeni müdür herkese Aşureyle veda edip ayrılırız diyerek sabah böyle bilerek okulumuza gittik. Okulda tencereyi karıştıran Sabire Ablamın gözyaşları karşıladı beni mutfakta, bir fasıl onunla ağlaştık, birbirimizi herseyde bir hayır var diyerek toparladık. Çocuklarla son bir sarılıp oynayalım bari hava değişsin diye muziklerimizi çaldık onları oynatırken o çocukların bana sarılması kolala gibi yapişmasiyla bir fasıl orda ağladık.  Sevdayla göz göze gelince kendimizi bırakmamızla bi daha gözyaşları, öğretmen arkadaşlarımın yüz ifadeleri derken hadi bak insanlar gelecek toparlanalim diye sustuk.  Neyse kapıdan her giren "Nasil olur, şoktayiz ,ne yapacağız şimdi " diye sormalariyla nasıl yani ne olacak şimdi diye afalladık. Dışarıya bir çıktık  imzalar toplanıyor veliler üzgün çocuklar sarılıyor Allahım ben ne yapicam ediyorken diğer okuldan gelenlerin gülüşleri mutluluğu "oooh Pınar geri geliyor "diye ,bir taraftan birileri ağlıyor, bir taraftan birileri seviniyor . O diyor ben bilmem kimi Arayacagim, olmaz böyle şey ben siz varsınız diye çocuğumu getirdim. Bir taraftan ne yapalım kısmet, diğer taraftan ben bırakacağım siz yoksaniz ben de yokum, diğeri diyor nasıl oldu bu ,öbürü diyor Ay çok şükür iyi ki geliyorsun bizim okulun sana ihtiyacı var, diğeri diyor biz ne olacağız , bizim çocuklar ne olacak, ay bizimkiler çok şanslı oh Vali Kazımdasın:) Birileri teselli ediyor üzülme herşeyin hayırlısı, birileri diyor yazık değil mi sana o kadar emek ettin bütün yaz mahvoldun.... Deli divane oldum ben bugün.

Şimdi ben bu kadar güzel bir şekilde ayrılmama mi sevineyim, geride kalan yavrularıma mı üzüleyim, kaygılı velilerimi düşüneyim, benim can öğretmen arkadaşlarıma ne diyeyim, sevdama sabire ablama ,yeni başlayan güzel insanlara ben olduğum için canını dişine katan çoluğa çocuğa kendini adayan personelime mi yanayım, kadromun olduğu okulda bekleyen öğretmen arkadaşlarıma ,müdürüme ne diyeyim. Ben ne yapayım.

Beni tanıyanlar bilir, bu tür durumlarda benim lafım hep aynıdır, Bugün benim güzel öğretmen arkadaşım Ece de hatırlattı. "Müdürüm sizin bir lafınız var ya hani onu diyelim "dedi
"MEVLAM GÖRELİM NEYLER NEYLERSE GÜZEL EYLER"
Az önce de Begume sordum "Begüm ne olacak şimdi?"O da bana " Anne sen hep ne dersin HERŞEYİN HAYIRLISI OLSUN "İşte herşeyin hayırlısı olsun de uyu "dedi.
O zaman herşeyin hayırlısı olsun 

26 Eylül 2019 Perşembe

Mum Eskiden Bir Işık Aracıydı



Biz insanogulları fıtratımızdan mıdır, öğretilerimizden midir,kültürümüzden midir bilmiyorum da içinde bulundugumuz durumun kıymetini kaybedene kadar bilemiyoruz .

Çok zor günler yaşayıp azıcık biraz rahatlayınca hemen unutuveriyoruz o zor günleri böyle bir ya ne olacak aman diye bulunduğumuz durumdan şikayete başlıyoruz.  Söylenmeye, mızıldanmaya başlıyoruz. Eski kötü günler unutulup yeni durumun içindeki keyfin önemi gittikçe azalmaya başlıyor. Bu kez rahatlığın verdiği rahatlıkla yapılanı, önemsenmeyi göz ardı edip, şikayet edecek yeni şeyler buluyoruz.  Taaaaa ki; o kabus günler tekrar başımıza gelene kadar. Işte bir anda olan birşeyle kendimizi eski günlerimizde bulunca anlıyoruz aslında geçen zamanda ne rahatmışız ne diye öyle yaptım demeye. Çünkü hayat biz insanlardan daha yaratıcı ders vermekte.  Herşey yolunda güllük gulistanlikken eğer siz yine de şikayet ediyorsanız, sorun arıyorsanız, "Ama o da öyle, bu da söyle olsaydı "diye kimseyle olmasa dahi kendinizle konusuyorsaniz . Işte o zaman  Allah size gideni aratacak birini mutlaka yolluyor. Giden iyi olduğu için onun için birşey farketmiyor. Ama kalan için gelen gideni öyle bir aratıyor ki,siz tüm o sikayetlerinizi "Keşke tüm onlar söyle olsaydı da bu böyle olmasaydı "diyerek yutuyorsunuz.

Hayat süprizlerle, mucizelerle dolu. Birileri hayatımıza giriyor bazen ders ,bazen ödül, bazen de cezamizi vermek için.  Birileri de geliyor ki gideni mumla aratmak için.  Birileri de gidiyor ki daha çok üzülmemek için.  Yani hep bir geliş gidiş dünya.

Gelenin gideni aratmaması dileğiyle, gidenin geride kalanlara üzülmemesi ümidiyle, hep aynı düz ve iyilikle karşılayacak her durumu gücü ile kucak dolusu sevgiler herkese. 

22 Eylül 2019 Pazar

TOPRAK BENİ TANIDIN MI YOKSA SEN

Hayat
Hayat
Hayat...
Bu hayat nasıl bir şey ben 38 yaşımdayım ama bir türlü neler olup bittiğini anlayamadım  hayatta.
24 saatte bir nasıl değişiyor öncelikler , duygular, her bir her şey.  Bugün böyle derken bir şey yarın  A bi de bakmışız her şey başka başka .

Şimdi size garip bir etme bulma hikayesi yazacağım.  Benim yaşadığım bir evrensel döngü hikayelerinden biridir.

Zannediyorum yıl 2013,kızım Begümü şu an müdürlüğünü yaptığım okula yazdırdım. Anaokulu olarak fakat benim dersten çıkış saatinde Begüme yetişemediğimiz için Begüm o okula gidemedi o ilk gün ve mecburen Güzelbahçede bir önceki yıl gittiği özel anaokuluna gitmek durumunda kaldı. Oradaki 4 Yaş öğretmeni Nilüfer Hanımla başladı okula 2014 Eylül ayında . Begüm Nilüferi Nilüfer Begümü çok sevdi. Çok güzel mutlu bir yıl geçirdiler. Ertesi yıl o okul kapandı. Begüm başka bir kaç okula gitmek durumunda kaldı. Zannediyorum üç ayda iki farklı okul,3 farklı öğretmen değiştirdi.  Sonra okul öncesi eğitiminin son yılında rahatsızlandı ve bir buçuk ay hastanede yatmak zorunda kaldık. O süre içinde okula gidemedi takibi, ben o kadar üzgündüm ki o anlarda.Begüm gibi sosyal,aktif,okulu, oyunu bu kadar çok seven bir çocuk hastaneden çıkamıyordu artık.Yatağa bağlı,günde en az beş on kez damar yolu açma denemeleri içinde hayatının en ağır travmasıyla altı yaşında tanıştı.  Ben deseniz zaten; bitmiş bir haldeydim. İşte bu ızdırap hallerindeyken biz; birçok insan bizi yalnız bırakmadı sağ olsunlar . Herkes aradı,herkes geldi,yanımızda oldu. Begümün Nilüfer Öğretmeni gündüz çalışıyor işten çıkınca hastaneye gelip Begüme masal okuyordu, etkinlik yaptırıyordu ve bunları yaparken de 7 aylık hamileydi Nilüfer Toprak'a. Gece 11' lere kadar kaldığı oluyordu bizimle.  Ben de onun karnını sevip, bebeğiyle konuşurdum karnındaki.  Bir de içimden derdim ki "Bu öğretmenlik nasıl bir meslek, 7 aylık hamile ,tüm gün çalışmış okulda, bir de hastaneye gelmiş Begümü mutlu etmeye çalışıyor"Bu öğretmenin hakkı ödenir mi?Ödenmez.Ben o zamanlar onu ödeyemedim.Ama hayat hesabı öyle bir tutuyor ki kimseyi kimseye borçlu bırakmıyor.
Aradan yıllar geçti.Begüm büyüdü,Toprak büyüdü.Bu yaz okuldayken bir arkadaşımla bir iş için Nilüferin telefonuna bastı parmaklarım saniyelik bir zamanda.Nilüfer geldi.Konuşmalarımızın sonunda Toprak'ı bizim okula aldık.Toprak benim öğrencim oldu.Hem de ne olmak.Sadece öğrencim olmadı.Onu her görüşümde gözlerimin dolma sebebi oldu.Ellerimi bırakmayan,omzuma başını yaslayıp dakikalarca öyle oturan,yumuşacık bir canımız oldu bizim.Gün oldu devran döndü Toprak'a yediren,içeren,seven sarılan,onu mutlu eden yuvayı sağlayan ben oldum.Ne oldu şimdi burada Nilüfer hasta bir çocuğu , acı içinde bir anneyi güldürdü bir zamanlar ve yaptığı döndü dolaştı ,onun çocuğunu seven sarmalayan insanlara kavuşturdu Allah onu.''Bana deseler inanmazdım,o kadar sekiz dokuz kişilik özel okullarda bulamadığı mutluluğu yirmibeş kişilik bir devlet okulunda bulacağını çocuğumun''dedi.''O kadar mutluyum ki onu her aldığımda gülen yüzünü görünce,sana ve en çok da öğretmenimize teşekkür ederim''dedi.
Bu da böyle bir ektiğini biçme hikayesiydi işte.
Bu yazı için bir son söz yazılsaydı ;
KİM NE YAPAR KENDİNE YAPAR
olurdu.

15 Eylül 2019 Pazar

BAĞLARIMIZ OLMASI İYİ BİR ŞEY Mİ ACABA?

Yaklaşık iki yıl önce okulda bahçede bir tören anında;benim gözümde güneş gözlüğüyle sakladığım akşamdan bu yana durmayan gözyaşlarımı siliyordum.Pazar günü kendimi yerle bir hissettiğim bir olay yaşamıştım.Pazar akşam üstü olmuştu olay.Tüm akşam ,gece öfkeyle,hırsla,ağlamakla geçti.Pazartesi okula o halde gittim.Genelde ne yaşarsam yaşayayım ertesi güne toparlarım kendimi.Kimse anlamaz yani benim bir gün önce nelerle boğuştuğumu.Ama o gün susamıyorum.gözyaşlarıma engel olamıyorum sicim gibi akıyor gözümden.Tören bitti,odama girdim telefonuma baktım.Takip ettiğim,paylaşımları insanlara umut olan ve azımsanmayacak kadar çok takipçisi olan bir sayfadan mesaj gelmiş bana.Bloğunuzu inceledik izin verirseniz bazı yazılarınızı paylaşmak istiyoruz diye.Hemen sildim gözlerimi ,yaş falan kalmadı.Çok mutlu oldum.Ben okurken bana umut olan bir sayfa başkalarına umut olsun diye benim yazımı paylaşmak istiyor.Neyse gönderdim bir kaç yazımı.Paylaşıldı.Çok da beğeni aldı orası ayrı.Ama sayfanın kurucusu meğersem bir yaşam koçu hafif kalır onun için ama nasıl ne diyeceğimi bilemediğim için mucize insanla tanıştım.O gün ki ağlayan halimi nedenlerini hiç görmediğim tanımadığım birine başladım anlatmaya. İyi ki de anlatmışım.Başladı benimle çalışmaya. Bilinçaltı,bilinç üstü ne var ne yoksa temizledi.Günlük ödevler veriyordu.Bugün bunu yap.Notlar al.Daha bir sürü çalışma.Birinci ay ben başka biri olmaya başladım.İkinci ay hayatımda değişimler olmaya başladı.Üçüncü ay bambaşka biri.Dördüncü ay artık istediğim her şeyi çekmeye başladım hayatıma gibi gibi daha burada anlatsam da anlatılamayacak şeyler.Beni değiştirip dönüştürdü.Durmaya,susmaya,''Eyvallah'' demeye başladım ben artık zamanla.Tüm bunları ben olurken bir de baktım ki bana yapılanı ben de etrafımdakilere yansıtıyorum.Hayatına değdiğim herkesin hayatı değişmeye başladı.Ben uykudan uyanmaya çalıştım az bi uyandım belki:)Şimdi de benim yanımda olanlardan duymaya başladım ''Gözlerim nasıl körmüş,nasıl farketmemişim, uyuyormuşum ben aslında'' Her birimiz birbirimize bağlıyız ,bağlarımız var aramızda.Kimin neye ihtiyacı varsa aslında o geliyor ona.Bazen de öğrenmemiz gereken derslerimiz var tekamülümüz için onu öğretmek için giriyor bazı insanlar hayatımıza .Görevleri bitince de gidiyorlar.Kimi zaman da karşınızdaki insanın ödemesi gereken bir karma borcu oluyor,zamanında ödenmeyen kader unutmuyor sizinle ödüyor borcunu.Bunun tam tersini de düşünün bir karma borcunuzu ödemek için hak etmediğiniz bir durumla karşı karşıyasınız.Tüm bunları fark etmeniz için de insanlar girip çıkıyor hayatınıza her biri başka bir öğreti için.Dersinizi alıp devam ediyorsanız amenna ama öğrenemediyseniz farklı isim,farklı yüzle tekrar yaşayacaksınız aynı olayı ta ki siz öğrenene kadar.
Benim hayatım hep bir ders alıp vermeyle geçtiği için biliyorum arkadaşlar:)Ben de artık gülüyorum kendime ''Pınar amma borç biriktirmişsin öde öde bitmiyor'' diye.Tamamlanmayı bekliyoruz.Durarak,arınarak,susarak,saf ve şeffaf olarak ,kirletmeden enerjiyi zamana ,akışa bırakarak her şeyi izliyoruz herkesi.

BEN HER ZAMAN EGO DEMEK DEĞİLDİR




''Ben ''le başlayan onlarca yazı yazdım.
Ben benim,ben ben değilim,ben yoruldum,ben iyiyim,ben büyüdüm...diye cümleler sıraladım ard arda.Paragraflar oluşturdum altını çize çize.Yazdıklarımız konuşmalarımızın yüzde beşi belki de çoğu zaman tüm bu hesaplamaları da düşünürsek ne kadar çok uğraşmışım kendimle.
Bilinçsizce bilinçli davranmışım.Değişmeyeceğine inandığım herkesi bırakmışım,olmak istemediğim her yerden gitmişim mutlu olduğum anlar olsa dahi saygısızlık olan her ilişkiden (İlişki deyince aklınıza kadın erkek ilişkisi gelmesin-sosyal hayatımızdaki ilişkilerden de bahsediyorum)gitmişim.Bakıp,tanıyıp,fark ettiğim an yanlışı, beni çok üzse de gidiş;gitmişim.O üzüntü anlarında da kendimle hesaplaşmışım. Neden böyle oldu,ne yaptım da bu haksızlığa maruz kaldım diye.Kendimi yontmaya,şekillendirmeye çalışmışım hep.Kimseyi değiştiremeyeceğimi bilmişim bilmeden.Kendimi de değiştire değiştire artık bildiğiniz inanılmaz şüpheci,güvensiz,inançsız,aidiyetsiz,gözü kara,acıdan acı duymayan hissiz,yalnız,tepkili ama bir o kadar da tepkisiz,ümitsiz anda kalan sadece anı düşünen , ne geçmiş ne gelecek ile ilgili bir zihin durumu olmayan biri oluvermişim.Her türlü karışıklığı çözebileceğine inanan ve bir türlü karışıklıktan sükuta eremeyen,rutinde olmak için uğraşırken her yeni güne ayrı hikaye sığdıran,her şey normal olsun diye çabalarken tüm anormallikleri çevresinde bulan,hayal ettiği hayatla içinde olduğu hayat arasında uçurumlar olan bir insan oluvermişim. Tam her şey ne güzel tamam dediğim anda herşeyin altının üstüne nasıl geldiğine defalarca şahit olan biri olarak ; Şu sıralarda zihnime
Sezen Aksu'nun ''Bir daha aynı yolları aynı hevesle yürür müyüm?''dizesi geliyor.
Sadece yaşıyoruz.Nefes al ver,çalış,karnımızı doyurmak için ayırt etmeden denk gelen ne varsa ye.Bir de uyu.
Bir cümle daha ekleyeyim Şu ''BEN'' olan cümlelerime,
Ben bence çok ''Ben'' adına üzülüyorum.

12 Eylül 2019 Perşembe

SAHTE!

Yazmadığımız ne kaldı?

Bu blogta her konuda yazdık.Yazdık,çizdik,sözler verdik,attık,tuttuk.Ne atasözleri kaldı,ne deyimler ne de deneyimler.Ama yazdıkça biz rahatladık.Belki okudukça siz de dediniz ''Yalnız değilmişim.''
Konular,öncelikler değişti her bir yazıda , biz değiştik.Ben şimdi kitap için yazıları derleyip düzenlerken fark ediyorum nereden nereye geldiğimi.
İlk kitabım çıkacak şimdi iki yüz küsür yazıdan elli tanesi olacak kitapta şu an .O yazıların tek ortak özelliği var o da çok yoğun çok derin duygularla yazılmış hepsi.Hepsini hissederek,içim yana yana ,bağırış çağırış yazmışım.Ben onları seçtim.Yani duyguların dibi ya da tavanı olan yazılar hepsi.Onları düzenlerken fark etim ki neler yaşamışım neler.Üç buçuk yıl sanki olmuş otuz yıl.Bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar çok şey yaşanır aklım almıyor.Üç buçuk yılda beş farklı okul iki farklı pozisyon iş olarak,.Onlarca farklı öğretmen yüzlerce farklı öğrenci sayısız veli profili ve her bir güne ayrı bir kişiler ,olaylar zinciri.Gelenler ,gidenler.Kalmayanlar,devam edenler,yerden yere vurulmalar,yanmalar,kül olmalar,küllerinden tekrar doğmalar,kahkahalar bazen de hüngür hüngür ağlamalar.Çığlık çığlık bağırışlar , sessiz sessiz susuşlar,sitemler,bırakmalar,gitmeler,aymalar aydınlanmalar...Derin ve büyük yalnızlıklar,yanılsamalar, aldatılmalar,kandırılmalar...Kadın oluşlar,büyümeler,hayal kırıklıkları,gülen masum yüzler...........................................................................................Yazmakla bitmeyen bir zaman dilimi.İyi ki yazmışım her şeyi geriye dönüp bakınca ,okuyunca anlıyor insan çünkü nereden nereye nasıl geldiğini. Ama her şeyi unutuyor insan.Her duygu soyut.Her durum geçici.Şimdi burada bunu yazmasam şimdiki anı bir kaç ay sonra unutacağız.İşte tam da bu yüzden çok da takmayın , takılmayın hiçbir şeye ve de hiç kimseye.Terk etmek ya da terk edilmek herkes için an kadar yakın.Şu an ki durumunuza çok da bağlanmayın çünkü sabah uyandığınız da ne olacağını kestiremediğimiz bir ilişkiler kaosu içindeyiz.Sizi çok sevdiğini sandığınız biri bir anda sizi orta yerde bırakabildiği gibi sizi hiç sevmediğine inandığınız biri sizin için övgüler yağdıran biri olarak yanınızdan hiç ayrılmıyor.Garip bir bilinmezlik bu yetişkinlik.Acaba yaşlılık nasıl olacak?
Zannediyorum yaşlılıkta artık bu bir öyle bir böyle olanların hiç bir şeyini duymamaya,görmemeye başlayacağız en çok da insan davranışlarına aldırış etmemeye...Karaktersiz olacağız sanırım o zaman ;bu ne demek ''Karaktersiz'' olmak.Kim ne yaparsa ''Eyvallah''diyebilmek,her durum ve söyleyiş karşısında ''Tamam'' kim ne yaparsa yapsın demek ya da kendinizi kısıtlamadan ''Pınar bunu yapmaz,böyle davranmaz,öyle söylemez,çünkü o Pınardır;ona yakışmaz''demeden bir karaktere sıkıştırmadan kendini sadece öze ve ''CAN''a göre yaşayacağız belki de yetmişimiz-den sonra.O zaman da belki  de diyeceğiz ki oh ne rahatmış böyle ''Keşke gençken bu aklımda olaydım''O halde neyi bekliyorsun şimdi ol öyle.''Karaktersiz''ol. Her şeyi kalbinle ve Can'ınla yap.Bırak zihnini...
Son Söz:
-HAYAT KISA KUŞLAR UÇUYOR.GERİ KALAN HAYATINI KENDİNE HARCA,KENDİNİ MUTLU ET.Başkalarını başkaları olarak kabul et.Ben şimdilerde öyle yapıyorum,herkes BAŞKASI benim için artık Sade ve Sadece 'Ben'i mutlu ediyorum.Beni ne mutlu ediyorsa onu yapıyorum karaktersizce...

8 Eylül 2019 Pazar

SABIR SABIR YA SABIR


''SABIR''

Benim tekamülüm arkadaşlar bu sözcük.

Ben bunu öğrenene kadar o kadar çok sınav verdim ki.Defalarca kaldım bu dersten.Kaldığım için kaybettiklerim hele;onları ne ben yazıp dökeyim buraya ne de siz sorun.Bugün nerede ve nasılsam işte bu ''SABIR'' dersinden kaldığım içindir.
Tam dedim; ''Tamam artık anladım dersimi aldım''.Bir sopa daha yedim evrenden, hayattan.Aldım öğretiyi anladım dediğimde bir kez daha yedim tokatları.Hemen her şey anında benim istediğim zamanda ve de benim istediğim şekilde olsun dememeyi hayat bana döve döve, içimi dışımı acıta acıta öyle bir öğretti ki.Artık ''PES'' noktasındayım.
Akışla,hayatla,evrenle kavga etmeyi;savaşmayı bıraktım artık.Yenemedim çünkü bu yaşıma kadar.
Olmazı oldurmaya çalışmaktan,gideni geri getirmeye uğraşmaktan,görmeyene gördürmeye zaman harcamaktan,duymayana zorla sesimi duyurmaktan vazgeçtim. Olmayan olmaz,giden gider,gelen gelir,kalan kalır,seven sever,sevmeyen sevmez demeyi ''öğrendim'';öğrendim yazdığıma bakmayın öyle şeyler başıma geliyor ki ''Ben hiç birşey öğrenememişim insan ilişkilerinde '' diyorum hala.
En azından çabalıyorum.Sormamaya , sorgulamamaya özen gösteriyorum artık kimseyi.Kim ne isterse yapsın,düşünsün,söylesin diyorum.Bunu yapabiliyorum uzun süredir.
İşime bakıyorum.Kendime hatırlatmaya çalışıyorum ''Sen Sensin''diye.''Sen sana bakan gözler değilsin,sen bilirsin kendini herkese aynasın'' diyorum karşımdaki konuşurken.Böylece bana söylenen cümlelerde insanların kendilerini nasıl gördüğü gerçeğini fark ediyorum.
''SABIR''a dönersek tekrar.
Kendini gerçekleştirme yolcusu olan birinin olmazsa olmazıdır bence.
-Susabilmek,bekleyebilmek,düşünmeye vakit ayırabilmek ,dinleyebilmek(Önce kendini).Her şeyin bir oluş zamanı olduğuna ve her şeyin sizin için en hayırlı zamanda olacağına inanıp zamana teslim olmak-İşte bence SABIR budur.Sabır teslimiyettir,inançtır,güvendir.İlahi güce,ilahi zamanlamaya,ilahi adalete olan güvendir SABIR.
Bugün için son sözümüz-ödevimiz-Geriye dönüp düşünün yaşadıklarınızı,
''Kim ne yaptı da Ne gördü karşılığında''
Ve benim babaannemin biz küçükken defalarca söylediği,ondan duyduğum ama o sıralarda hiçbir anlamı olmayan söyleyiş tarzına çok güldüğüm bir cümlesi ile bitiriyorum

''İyilik söyleyen iyilik bulsun kötülük söyleyen kötülük bulsun''
Bana sorarsanız da bence herkes iyi olsun,herkes mutlu ve iyi olsun ki bize iyilik yansıtsın.

1 Eylül 2019 Pazar

SEVGI DOLU YARINLARA... ÇOK KLİŞE AMA ÖYLE


Bazı şeyleri anlatmaya demek gerçekten kelimeler yetmezmiş,
Hani bir şiirin bir dizesinde var ya
"Kelimeler kifayetsiz kalır " diye . Demek öyleymiş.
Ben hep her duygumu ifade edebilecek sözcük, cümle,paragraf, metin bulmuştum halbuki.
Ama şu an bilemiyorum ne yazacağımı. Bir durumdayim ama ben de bilemiyorum nasıl bir durum olduğunu. Tam olarak ne hissettiğimi.  Bu ilk kez oluyor.
Kızgın mıyım, kırgın mıyım,  yoksa üzgün mü? Asılı kalan birşeyler var havada .
Adı konmamış bitişler,  ne yükleselen bir ses olmuş, ne de unutulmayacak acı sözler söylenmiş,  ne de edilen bir veda var. Tüm bunlar yokken ne hissedeceğini bilemiyor insan.
Sadece öyle durup bakıyorum. Anlamsız ve de sessiz. Saçma bir hal.
Ben hep derim ya "Tek bildiğim hiçbirşey bilmediğimdir " diye. Tam da şu an öyle hissediyorum.  Hiçbirşey bilemiyorum ,fikir akıl yürütemiyorum hiçbişeye ve hiç kimseye .
Sadece sanki bir cezaevi mahkumu gibi gün sayıyorum oh bugün de bitti . Bir gün daha geçti diye ve sonu belli olmayan bir zamanı bekler gibi bekliyorum zamanın geçmesini.
Çünkü zaman geçer, sızı diner, yara sağalır... Durmuş bekliyorum zamanın geçmesini.

Zaman geçerken de hiç durmadan deli gibi çalışıyorum, onu da yapayim bu da olsun diye...
Hatırımı sormak için arayan olmayan telefonlarımda ise kendimle ilgili tek söylediğim cümle ise "Çok yorgunum " oluyor. Aslında üzgünüm ama onlara yorgunum diyorum. Çünkü üzülmemden üzülenin olmadığını çok uzun zaman oldu anlayalı.

Çocuklarımızın okula gelmesini, onları kucaklayıp hala yaşamak için önemli nedenlerimizin olduğunu hatirlatmalarini bize dört gözle bekliyoruz.  Hızlı atan kalplerini, içten bakan gözlerini, gerçekten gülen masum yüzlerini görmeye o kadar ihtiyacım varki şu anda bu kadar kandırılmış ve ihanete uğramışken... Sığınacak tek yer saf ve temiz enerjileri olan yalan dolanla kirlenmemiş çocuklar.
Bir kez daha şükürler olsun ki iyi ki öğretmenim,  iyi ki okuldayım.
Beni Ben yapan mesleğimi, hayatın başındayken olan kalplere dokunmayı, yüreklerde iz bırakmayı çok seviyorum.
Belki de ben bu yüzden böyleyim temiz ve saf, onlar sayesinde.
Ömrümün sonuna kadar çocuklarla olmak dileğiyle hep genç enerjik iyi niyetli ve sevgi dolu yarınlara...

29 Ağustos 2019 Perşembe

BABAM NE BÜYÜK ADAMMIŞ

Sevgili arkadaşlarım merhaba,

Ben blogu öyle bir zamanda açtım ki,yılların duygu birikimleri ile doluydu içim.Yıllarca susmuş,sabretmiş,sessiz kalmış,beklemiş ve sonunda tüm bunların hepsinden bıkmış ,isyan etmiş,terk etmiş,bırakmış,gitmiş bir kadın olarak 2016 yılında açtım bu blogu. Yazmaya başladım olanı biteni süzerek,eleyerek;kelimeleri seçerek adeta...Kimseye dokunmadan,dokundurmadan,kırmadan kimseyi yazmaya çalıştım.İsim vermeden,kendi özelimi çok da ortaya dökmeden bir çok zaman,kurumsal kimliğimi gözeterek ve de anne oluşumu bir taraftan dikkate alarak yazmaya çalıştım hep.Okuyan insanlara karamsarlık değil de umut olsun yazdıklarım diye düşünerek yazdım aslında içimden acı acı ağlarken.

Benim bu blogtaki ilk yazımda paylaşmıştım aslında ama tekrar yazmak istedim bugün bu yazı işlerinin ilk benim hayatımda nerede başladığını.Zannediyorum ortaokuldaydım.Bir günlüğüm vardı.Bir deftere yazıyordum herşeyi.Tabi ki her anne gibi ; gerçi benim annemden önce erkek kardeşim okumuş günlüğümü.O anneme söylemiş yazdıklarımı,annem de babama söyledi.Evde bir kriz yaşandı tabiki o zamanlar yazdıklarımdan dolayı .Sonra ben defteri her yerde yanımda taşımaya başladım.Okula götürüyorum yanımda , sınıf arkadaşlarım teneffüste açıp okuyorlar defterimi.Okudukları yetmiyor,Türkçe öğretmenimize veriyorlar defteri.Benim günlüğüm;bir canlandırın gözünüzde 14 yaşında bir genç kızın günlüğü.Ne büyük nefretler, ne büyük sevgiler dolu içi.Herkes var orada.Ergen bir genç kız.Öğretmenim ne yapıyor.
''Pınar yarın baban okula gelsin''dedi bana.Tüm sınıfın önünde.
Ertesi gün babam geldi okula.Açmış ona okutmuş hepsini.Babam da almış defteri.Teşekkür edip gitmiş okuldan.
Akşam da evde anneme verdi,annem verdi bana günlüğümü.
Benim babam ne büyük adammış.O öğretmenden de,o arkadaşlarımdan da,herkesten de.
Hiç birşey sormadı,söylemedi bana.
Öğretmenimin yaptığı terbiyesizliği babam büyüklüğüyle yendi.
Beni şikayete çağırmış onu çünkü öğretmenim.Orada annem , babama da neler yazmışım çünkü.
***Bir Türkçe Öğretmenine düşen.İyi yazılar yazan birini , daha güzel yazsın diye teşvik etmek olmalı.Babasına şikayet etmek değil.
***Aileme gelince ise bir ergen ailesi gibi davranmayı nerden biliyorlarmış bundan 25 yıl önce,ne olgun insanlarmış.
***Bense 14 yaşımdan beri yazıyorum.Önceleri kimse okumasın diye saklayıp,kilit vurduğum yazılarımı şimdi yüzlerce,binlerce insan okuyor diye seviniyorum.

Ve bir hayali gerçek oluyor.
Kitabım çıkıyor arkadaşlar.
Bu yazılar bu blogta kalmadan elden ele dolaşacak artık.
İyi hissediyorum.
Sizin yazarken içten içe yandığınız kelimeler birilerine yalnız değilmişim hissi uyandıracak.Bu ne güzel bir haz.
Biliyorsunuz ben çok uzun yazmıyorum.Kendimi bıraksam bu yazı sayfalar alır.Ama bu kadar.
Sizi seviyorum.
Hayatımın bir yerinde yolumun kesiştiği,bu blogta yazılan her bir kelime için bana bir duygu bırakan herkese teşekkür ediyorum.Çünkü bu yazıların hepsi gerçek duygularla , hisle yazıldı.Hiç biri bir kurgu değildi. 

15 Ağustos 2019 Perşembe

IŞIK DA BAZEN KARANLIK ISTER



Yaşamak için ışığa ihtiyaç duyarken, yaralarımızdan iyileşmek için karanlığa sığınmak istememiz ne büyük ironiydi ama aslında hayatın dengesi işte bu ironide değil miydi?
Karanlık da gerekliydi, ışık gibi. Çünkü karanlıktan gelmişti insan, beden karanlık bir suyun içinde hücre hücre dokunmuştu ve doğum,  ışığa kavuşup duyu organlarımızın dünyaya açılması ile başlasa da , ana rahminden çıkınca bitmiyordu asla, anbean devam ediyor,ölene dek sürüyordu.  Insan her an ya doğmaya ya da ölmeye devam ediyordu.

******* Her deneyimle birlikte yeni bir hal alıyordu.... ta ki varlığı hayata hizmette bir yol olana kadar.  Yaralandığında, yolundan saptığında,  öz merkezinden uzaklaştığında karanlık gerekliydi insana, yüzleşmek, iyileşmek,  öz yoluna dönmek, kendi merkezinde durmak için karanlık insanlar giriveriyordu hayatımıza,  bizi silkeliyor,anlamaya hazırsak neyin daha önemli olduğunu bize hatırlatıyor ve özümüzü korumak için mücadeleye sokuyorlardı bizi.

Kendini gerçekleştirme diyorlardı buna ve kendini ne kadar gerceklestirebildigindi hayatta tek aslolan.*********

Alıntı bir yazı bu ,Okuduğum bir kitaptan bir paragraf ama ben kendini gerçekleştirme ile ilgili bu kadar güzel bir anlatım hiç okumamıştım, çok begendigim için paylaştım sizlerle.Her gün bir evrim ,bir değişim içinde degilsek, hep aynıysak o halde ne anlamı vardır yasadiklarimizin, hayatımıza giren insanların.... Fikirlerimizin kölesi değiliz ki istediğimiz zaman ogrendiklerimizle değiştirme yetisinde olmalıyız.  Tüm yasadiklarimizla,  bazen karanlık içinde kalmamızla olacak o piramidin en üstüne varmamız belki de .

Yukarıda paylaştığım bir paragraf aslında bir kez daha okunmalı sindirerek ,derin anlam yüklü;)

Iyi geceler diliyorum.


1 Ağustos 2019 Perşembe

BEGÜM ÇOCUK OL YA BIRAZ



Benim kızım Begumu herkes biliyor artık bu blogu takip eden.

O kadar güzel o kadar akıllı bir kızım var ki ,Ben onunla gurur duyuyorum. Onun bu gururuyla da kendimle de gurur duyuyorum.  Ne güzel bir çocuk yetişirmişim.

Çünkü benim eserim benim aynam tıpkı her çocuğun ailesinin aynası olduğu gibi.

Ama o Benim verdiklerimden cok daha ötesi fıtratı ile de coooook özel çok farklı nevi şahsına münhasır bir kişilik.

Bambaşka biri. Art galeri gezmek istiyorum anne diyen ,internetten surekli bilgi yarismalari izleyen,baska ulkelerde ne yeniyor ne iciliyor onlarin videolarını acan seyreden garip bir kiz .Sezgileri inanilmaz kuvvetli ,beden dilini sanki yalayip yutmuş ,mimiklerinden anlayan herseyi ve herkesi,ama bunu da yeri ve zamani gelince kullanan aydinlatan insani bir çocuk, bazen cocuk mu bu kiz yoksa yani yetiskin ruhlu cocuk bedeninde bana gonderilen bir melek mi diyorum. Bazen  hem benziyor hem de alakası yok. Bazen diyorum her anne gibi "Yav kime çekti bu çocuk ooof benimle alakası yok " Bazen de diyorum ki " Vaaaav işte benim kızım yaaa" Ama çoğunlukla ona kullandigim cümle şu oluyor "Begüm allah aşkına sen mi annesin ben mi ,hergun yeni birşey ogretiyorsun bana.Bi de neden benden daha akıllısın!!! "

Bu yazı nerden çıktı;

Geçen gün Yine böyle ıvır zıvır biseyler konuşurken Begume dedim ki :
-Begüm ben bu dünyada herkesten ve herşeyden çok seni seviyorum.

O da bana ;

-Ama yanlış yapıyorsun anne . Dedi
-Sacmalama neden yanlış en çok seni seviyorum işte çok seviyorum anneciğim seni.
-Çünkü anne en çok önce kendini sevmelisin ikinci beni sevmelisin
-Yani sen öyle mi yapıyorsun
-Evet önce, birinci kendimi seviyorum, ikinci babam ve seni ,üçüncü anneannemi dedemi,dördüncü dayım, teyzem,duru,yiğit..... saydı sıralamayı. Sonra dediki "Sen de öyle yap"
-Nasıl yani Begüm
-Işte sıralama yap, 1. Kendin sonra kızım sonra işte kimse

Yani benim 37 yaşımda farkettigimi 11 yaşında biliyor kızım

Bu konuşmanın ardından sarildim ona " Begüm iyi ki sen varsın ne güzel de bir ogretmensin bana" dedim . " Ben öğretmen olmak istemiyorum"dedi "Teneffüsleri bile yok hep nöbet tutuyorlar çok zor bir hayatları var "dedi:)))

Bu kadar farkında, bu kadar özel, bu kadar güçlü, bu yaşta 50 yaşında insanların göremediğini görebilen bir çocuk. Dünkü yazım gibi tıpkı kimin ne kadar olduğunu bilemeyiz tanımadan.

Begüm öğretmenin dersleriyle inşallah Çok çok uzun yıllarım olur diye dua ettim işte onunher anının tadını çıkarmak için.


31 Temmuz 2019 Çarşamba

BİLINMEZ KIM KİM, KİM NE KADAR




Ve kimin içinde ne olduğunu bilemeyiz,

Kimin farkındalığının da ne duzeyde olduğunu bilemeyiz ilk görüşte,

Bazısı yirmi yaşında görüyordur elli yaşında insanın göremediğini,

Bazısı ilk okulu bitirmemistir ama diploma dolu hayatı olandan yüksektir frekansı,

Çok yer görmek midir bunun nedeni , yoksa çok okumak mıdır,

Ya doğduğundan beri aynı yerde yaşayan birinin bilgeliği nerdendir  o zaman,

Peki yüzlerce kitabı okuyup da gözünün önünde olan biteni görmeyen neden öyledir,

Yani bir denizin dalgasını farketmeyen, titreyen bir elin korkusunu göremeyen, yanina gelen bir kopegi farkedemeyen tam da neden bahsederken geldigini ,tam da birini dusunurken ondan gelen telefonla sarsilmayı bilemeyene farkında der misiniz?

Aynı yoldan işine gidip gelirken yanında yıkılan binanın yerinde daha önce ne vardı ki acaba diye düşünen insan hiç mi sormaz kendine ; Geldim bu dünyaya 'Iyi de niye ki " diye . Yani hiç mi ruhunuzla bedeninizi buluşturacak derin ve uzun yalnızlıklar yaşamadınız.

Belki de şu an okurken neden bahsediyor bile diyebilenlerdensiniz:)

Peki.

O zaman yarın kendin için 1 saat ayır, çocuklarından, işinden, eşinden ve (özellikle)telefonundan ayrı 1 saat. Sade ve Sadece dur. Dinle bakalim ne diyor sana bedenin -ruhun.

Fark-et.
His-et
Gör
Duy
Dinle seni
Ruhunu bedenine kavuştur.
Özlemiş seni.


"ÖZ"..... Yani sıfatsız sen. Bakalım kulağına neler fısıldıyor.

Onu mutlu et biraz da.

Çünkü ÖZ'ün mutlu olursa çevrendeki herkes de mutlu olur.

Mutlu olan mutluluk verir.Sevgi alan sevgi verir,kendini sev ,Sev ki seni herkesi Sev.Bu böyle bir zincirdir.  Yani bu gerçektir, aynadaki yüzünü, ruhunu seven kendini seven herkesi sever,

ÖZ'ü mutlu olan herkesi mutlu eder.


Çok kişisel gelişim yazısı oldu ama bunlar son yıllarda bireyselliğe doğru giderken az bir farkındalığı olan herkesin ilgisi olan şeyler,

Yoksa sen hala çamaşırlarını nerde kurutucam,  ay camları da yeni silmiştim, aman yere de bir toz geldi supureyim, aman falanca filancayla ayrılmış niye ki acep,  o onla berabermiş bilmem ne........orda mısın:)

En azından zamanını bunlarla geçirmeyecek bireyler yetiştirmek için bana sunulan harika bir mesleğin icindeyim neyse ki. En azından az biraz farkındalık yaratıyoruz çocuklara nacizane .Sevgi ,saygı onceligimiz diyoruz.Çocuklarımız en azindan okuyan, araştıran, evrensel, ahlaki değerlere saygılı, insanları değil de bilimi merak eden yetişkinler olsun diye tüm çabamız.

Yani dertleri yemek takımının eksik bilmem ne tabağı değil de bir virüs için nasıl bir aşı üretmeliyiz, ülkemizi geleceğimizi nasıl bir adım öteye götürebiliriz diye yorsunlar zihinlerini istiyoruz  ya da insanlığa evrene ne faydam olur diye düşünsün, enerji dolu ,umut dolu,üreten, çalışan bire değil bütüne odaklanmayı bilen en çok da kendini sevilmeye layık çok özel ve değerli bir insan olarak görsün istiyoruz. Iyi kiii minicik yaşta ve hayatının temelinin atıldığı yıllarda bizimleler derken şahsım adına bir fırsat biliyorum bu okul deneyimimi .

Bu yazı yazsam uzar da daha .

Yeter bugünlük.

 En iyi geceler en güzel yarinlar ,umut ve sevgiyle selamlar.


28 Temmuz 2019 Pazar

ÖĞRENDİM KI...

Öğrendim ki… Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

Öğrendim ki… Güveni geliştirmek yıllar alıyor, yıkmak bir dakika.

Öğrendim ki… Hayatında nelere sahip olduğun değil kiminle
olduğun önemli…

Öğrendim ki… İnsanların başına ne geldiği değil o durumda ne yaptıkları önemli…

Öğrendim ki… Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

Öğrendim ki… ‘Bittim’ dediğin andan itibaren pilinin bitmesine daha çok var.

Öğrendim ki… Sen tepkilerini kontrol edemezsen tepkilerin hayatını kontrol eder.

Öğrendim ki… Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki… Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki…Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları kaldırmak için elini uzatır.

Öğrendim ki… İki insan aynı şeye bakıp tamamen farklı şeyler görebilir…

Öğrendim ki… Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

Öğrendim ki… Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!

Öğrendim ki… Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok. Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Öğrendim ki… Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.

Öğrendim ki… Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.

Öğrendim ki… Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki… Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Öğrendim ki… İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendim ki… Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Öğrendim ki… Birini çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor..

Ataol Behramoğlu

24 Temmuz 2019 Çarşamba

ELIF VE VAV için yeni YAZDIM

Ben üç yıl önce yazmıştım Vav ve elif yazımı,
O zaman ki algimla yazmıştım o yazıyı
Ama bugün bu paylaşımlarım üzerine bir yorum geldi ve hiç düşünmediğim bir yerden bakmama neden oldu benim bu "Vav ve elif "takintima.

Bana şunu yazmış olduğu gibi aktarıyorum "Yanımda Elif gibi dimdik duran biri olursa Vav gibi eğik olurum diyorsun" ,bu iki harf beni anlatıyor demiştim ilk yazımda. Ben Vav gibi mütevazı, Elif gibi dikbasliyim diye,şimdi bir de şunu ekliyorum bunlara , benim o dikbasliligimi eğecek, beni Vav yapacak bir Elif olmalı bu hayatta . Belki de benim gibi yok.  Ya eğik insanlar ya da dikbaşlı belki de Vav ve elif olmak zor aslında. Bu yüzden duamız bizi vav gibi eğecek ama dikbasliligimizi bizden daha çok düz durarak vav gibi önünde egilecegimiz bir elife kavuşmak olmalı.

Bu iki harf için çok şey yazılır, hayatta olan herşey için bu iki harf gelsin hep aklınıza.

Dik dururken sizi nasıl vav gibi eğiyor allah,

Ya da vav gibiyken nasıl küllerinden doğup elif oluyorsun

Ya da kimin yanında vav oluyorsun ,elifinle tamam olduğundaki mutluluğunu istiyorsun belki de her defasında.

Bu vav ve elif hikayesi yaz yaz bitmez arkadaşlar.

Bugün benim düşüncem VAV ve ELİF..... Allah Vava Elifini kavuştursun çünkü onu egen O'dur.


20 Temmuz 2019 Cumartesi

SEVGI ;ANAHTARDIR.

Sevgili arkadaşlarım merhaba ,

Geçen gün bir müdür arkadaşımı aradım yeni görev yerine Hayırlı olsun demek için. Planlamış miydin diye sordum. O da "Yani çok da planli değildi "dedi. Bunun üzerine ona 
"Müdürüm hayat biz plan yaparken başımıza gelenlerdir."diye yanıtladım. Bu söze karşılık da ondan muhteşem bir cevap aldım. Içinde bulunduğumuz durumu özetleyen bana dediki.
"Pınar Hanım iyi insanlar cennete gitmez,iyi insanlar her gittiği yeri cennete çevirir. "

Ne kadar doğru. Ben böyle içinde uzun uzun paragraflar barındıran tek bir cümlelik derinliğe sahip sözleri çok seviyorum. Müdürümüzün gittiği her kurumda yaptıklarını bildiğim için onun nezdinde ben de kendime bir pay çıkardım burdan belki biraz megolaman olarak. Ama bunu çıkarmamda geçirdiğim son üç günün etkisi oldu.
Öyle bir duurum yaşıyorum ki şu an sanırım on beş yıllık meslek hayatımın en üst noktasındayım.  Çocukların bir okula severek gelmesi,gelip gitmek istememesi, velilerin belki başka bir okul düşünelim derken çocukların ısrarla ben okulumu istiyorum demesi,okul kapasitesinin üstüne çıkıp yemekhaneyi bile sınıfa çevirdiğimiz halde yedek kayıtta onlarca öğrencinin bekliyor olması o kadar büyük bir haz veriyor ki insana. Bir taraftan da acaba onları nasıl yaparız da alabiliriz diye düşünüyoruz. Eğitim ekip işidir. Böyle bir kurumda ekibin lideri olmak ,ekibin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.  
Tüm bunların olma sebebi ben ,öğretmenlerimiz,calisanlarimiz, yemeklerimizi yapan teyzemiz........ her birimizin her bir öğrenciyi ayrı bireyler olarak çok sevmemiz, önce temel ihtiyaçlarını karsilamamiz, eğlenirken öğretmemiz ve bir yazıya sığmayacak anlar yaşamamız oldu.

Bu yazıyla birlikte ,yanımda olan birlikte inanıp çalıştığımız emek eden tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. 

12 Temmuz 2019 Cuma

BİZİ BILEN BILIR BİLMEYEN KENDINI SORGULASIN







Benim en sevdiğim en can arkadaşım, dostum, benden öte bir ben olan ister de Ben yazmaz mıyım!
 Aslında bu yazıyı benden isteyen CAN için de bir yazı yazmak gerek ama onu öyle bir zamanda yazicam ki en çok bana ihtiyaç duyduğu bir anda gelecek çünkü o hep benim ona en ihtiyaç duyduğum anlarda oldu benimle. Yani onunla hikayemiz apayrı bir yazı.

Neyse şimdiki konumuz arkadaşlar

"AÇGÖZLÜLÜLÜK "

Nedir bu aç gözlülük?

O da benim olsun

Bunu da alayım

O da beni sevsin

O da beni beğensin

Bunun sonu nedir?

Herşeyiniz var diyelim ( Hani o yüzeyde olan kişilere göre diyelim; eviniz ,arabanız, aileniz,Işte mobilyalarıniz, işiniz, çoluğunuz çoğunuz) peki neden mutsuzsunuz şu an? Hiç bunu sordunuz mu kendinize ?

Bu kadar dünyevi herşeyiniz varken neden bu arayışınız?
Neden şu an yalnız hissediyorsunuz?

Ya da neden paylaşıyorsunuz o sahip olduklarınızın fotoğraflarını?

Madem herşeyiniz var eksik olan nedir ? Peki bu kadar şeye sahip olan bir insanin bu aç gozlulugu neden?
Neden kadir kıymet bilmemek, halbuki yokluğu da gördün, acıyı da biliyorsun neden şu an bunu buldum değerini bileyim demiyorsun?
Niye ve kimi istiyorsun daha fazla ?

Sen ne kadarsin da sana sunulanin değerini bilmiyorsun?
Bazı şeylerin kıymetini hep kaybettikten sonra mi anlamaya programlanmis insanoğlu?
Biraz erken farkına varmak,biraz öngörülü olmak bu kadar mı zor?
Değerli arkadaşlarım biraz hayatınızın kıymetini bilin ya ,sizi seven insanlara saygı duyun ,sevgi dolu olun ,HAYAT maalesef bu kadar hoyrat davrananlara ağır cezalar kesiyor.
Aç gözlü olmayın "O da benim olsun, bu zaten benim azıcık da bunu deneyeyim" gibi şeylere girmeyin . Dürüst ve saygı değer olun.

Karmaya inanın, ne yaparsak bize geri döner, kimsenin göz yaşı nedeni olmayın arkadaşlar gülümseme nedeni olun ki yüzünüz gülsün sizin de:)


Son söz;

AÇ GÖZLÜ eninde sonunda AÇ KALIR 

4 Temmuz 2019 Perşembe

ILET-İ-ŞİM



                           Acizlik....


Nedir sizce acizlik....



Kendinin farkında olmayıp, ne hissettiğini, ne düşündüğünü söyleyememek midir?


Korkaklık mıdır?

Yoksa kişinin bilgisinin ,kültürünün kelimeleri kullanabilmesine yetememesi midir?


"Ben böyle düşünüyorum " ya da " Ben şöyle hissediyorum" diyememek midir?

Ya da "Senin bu davranışından rahatsız oldum" ,ya da "Seni sevmiyorum bana zarar veriyorsun " dahi gibi basit kolay cümleleri kuramamak mıdır?

Nedir acizlik?

Siz kime aciz dersiniz. Ben yukarıdaki yazdıklarımı ifade edemeyen, ne istediğini bilmeyen, bilse de bunu ifade edemeyen insanlara Aciz olarak bakiyorum açıkçası.

Insaniz; her birimizin duyguları ve her konuyla ilgili bir fikri var aklımız olduğu için
Ama dile getirilmedikçe bilemeyiz kimin ne hissettiğini ya da ne düşündüğünü öyle değil mi?
Zihin okuyucu da olmadığımıza göre iletişim için konuşmak gerekir . Yani çağdaş, kendini bilen tanıyan insanlar böyle yapıyor. Konuşuyor:) Yani yüzyıllardır bu böyle.  Sümerler zamanında bile yani bundan binlerce yıl önce dahi tabletlere çizilen figürlerle iletiliyormuş hisler ,bilgiler. "Insanlar konuşa konuşa anlaşır"diye atasözleri bile söylenmiş değil mi zaman içerisinde.  Bunlar nereden çıkmış hissedilen ,bilinen ne var ne yoksa aktarmak için.  Çok basit bir iletişim şeması ekliyorum aşağıya, bir bakin ardından yazı devam edecek.


Birine bisey anlatıyorsunuz-yani siz KAYNAK oluyorsunuz.  Anlattığınız DURUM,DUYGU, DÜŞÜNCE  mesaj oluyor. KARŞI taraf  ALICI .Ve işte kilit nokta iletişimin tamamlanması için en önemli nokta GERI BILDIRIM. Bu ALICIdan gelmesi gereken durumdur. Eğer karşı taraf sizi anlıyorsa ya da sizinle aynı yerde ise GERI BILDIRIM verir. Böylece arada bir iletişim oluşur.  Ve akar gider. Ama bazen siz kaynak olarak başlarsınız belki alıcı kapalı, belki alıcı farklı dilde konuşuyor, belki alıcının frekansı sizden altta ,belki de çok üstte bir türlü mesaj kaynaktan ulaşmaz alıcıya dolayısıyla geri bildirim gelmez ve bir süre sonra ne olur ILETIŞIM sona erer. Şöyle düşünün siz karşılıklı voleybol oynuyorsunuz. Atıyorsunuz topu hooop biri hemen geri pas atıyor, sonra tekrar at,tekrar at paslaşma var. Siz yine topu bir başkasına atıyorsunuz ama yok pas top yere düşüyor, tekrar al bi daha yere düşüyor, bi daha ,bi daha eeee nasıl olacak oyun,oynamiyacagim deyip birakirsiniz degil mi onun gibi. Ama karsi taraf size dese ki " Ben voleybolda iyi değilim, oynamak istemiyorum dese ya da " " Boşuna yorma kendini"dese o zaman boşuna atmazsınız o topu,işte bunu diyemeyen de acizdir.Oyundan cekliyorum demek daha büyük bir erdemdir bence.
Aciz kelimesine bir farklı açıdan baktık:)
Bence insan her yerde ve her konuda dürüst olmalı.
Bu yazının son sözü budur.Dürüst ol.

30 Haziran 2019 Pazar

KUN FE YEKUN

Karma diye bi şey duydunuz mu arkadaşlar?

Bu ne demektir ?

Karma; sen ne yaparsan o seni gelir bulur.

Ya da ninelerimizin dedelerimizin deyimiyle iyilik yapan iyilik kötülük yapan kötülük bulur.

Yaptığımız hicbir şey, söylediğimiz hicbir söz havada asılı kalmıyor.

Yani siz hiç bunu deneyimlemediniz mi?

Yani sormak istediğim asıl soru olan bitenin neden olduğu hakkında bir fikriniz hiç mi yok.

Tam da şu an neden burdayim, neden bunu yaşıyorum diye hiç mi sormadınız kendinize .

Ben neden bu kadar erken farkindayim bunların 😊


Ictiginiz su. Güneşi gördüğümüz yer. Yanınızda olan kişiler . Hissettiğiniz ruhlar, o an radyoda çalan müzik,  kasadaki kuyruk, Ya da yağmurda ıslanman, köşesine çarpman parmağını sehpaya ,bu da mı benim başıma geldi dediğin şeyler, aaaaaaa bak adam çıkıyormuş buraya park edeyim diye kurduğun cümle, daha neler neler bir düşünsen, bir baksan sana kendi hayatına ne neden oluyor diye .
Bunları farkettigin an Işte durursun, iyi olayım, sahtekarlık yapmayayım, dürüst olayım kimseyi aldatmayayım kandirmayayim dersin çünkü bilirsin ki her yaptığın sana dönecek.

Önce neden bu dünyadayım diye bul
Sonra emek et insanların iyiliği için
Yüzlerini güldür sana aman diye gelenlerin
Çok çalış faydan olsun bu hayata

Dürüst ol her konuda duyguların ne ise onu söyle rol yapma
Hesap yapma
Allahın adaletine ilahi zamanlamaya güven hiçbirşeyi ve hiçkimseyi zorlama
Akışı bozma
Sen iyi ol ve Allaha teslim ol.Sana bıraktım Allahım de Hasbin Allah ve mi nel vekil. Vekilim sensin de .

Temiz bir vicdanla koy kafanı yastığa kimseyi kandırmamış ve aldatmamış olarak işte o zaman hayat sana cömert davranır verir her gönlünden geçeni.

Bu yazı nerden çıktı.... O kadar geçmişten o kadar önceden ki ne ben anlatsam anlarsınız ne de yazılır bazı şeyler.

Sadece yaşıyoruz bu anı ve şükrediyoruz sonsuz kere herşey için.

Ve iyi ki Allahım sevdiklerinizdeniz. 

22 Haziran 2019 Cumartesi

HAYATIN TABİKİ DEĞERİ VAR



*****Adamın biri hayatın değerini soran oğlunun eline bir taş verir.

Bunu alıp bir markete gitmesini ederini sorana hiç konuşmadan sadece eliyle iki göstermesini söyler.

 Çocuk taşı alır ve markete gider orada bir kadın taşla ilgilenir ve çocuğa sorar "Kaça satıyorsun?" Çocuk eliyle iki gösterir.

 Kadın: "2 dolar ,peki bahçemde iyi durur alayım "der .
Çocuk koşarak babasına gelir anlatır.

Babası onu daha sonra bir müzeye gönderir taşla. Müze görevlisi sorar "Müzemiz için iyi bir parça ne kadar ?" Çocuk yine iki gösterir. Adam "200 dolar bu harika almak istiyorum "der.

Çocuk şaşkın şekilde tekrar babasına gelip anlatır.

Babası onu bu kez değerli taşlar satan bir mağazaya gönderir, kuyumcu taşı görür görmez "Sen nereden buldun bu taşı bu çok degerli ve çok nadir bulunan bir taş, ne kadara satıyorsun?"diye sorduğunda çocuk yine iki parmağını gösterir.  Kuyumcu "200.000 dolar mı, olabilir ,alırım "der.


Çocuk iyiden iyiye kafası karışmış şekilde babasına gidip anlatır olanları. Babası oğluna dönerek;

Sevgili Oğlum, şimdi anladın mı hayatin değerini ,

Senin nerede doğduğun, nereden geldiğin, teninin rengi önemli değildir ,önemli olan kendini nerede konumlandırdığın, etrafını hangi insanlarla çevrelettiğin. Kendini nasıl taşıdığındır.
Hayatını 2 dolarlık taş gibi hissederek ve seni 2 dolarlık taş gibi gören insanlarla yaşayabilirsin . Oysa herkesin içinde bir elmas madeni vardır. Içindeki pırlantayı keşfettiğin gibi etrafındaki diğer insanların kendi değerlerini farketmelerini sağlayabilirsin . Etrafını senin değerini bilen insanlarla çevirebilirsin.

Kendimizi bir markette ya da  bir mücevher mağazasında vitrine koyabiliriz bu bizim seçimimizdir. ****

Alıntı bir hikaye belki çoğunuz okumuşsunuzdur, ben bugün bunu paylaşmak istedim sizlerle .

Kendi değerimizi önce kendimiz bilelim, karşımizdan gördüğümüz değer çünkü karşımızdakinin değerini gösterir, aynı taşa birinin 2 dolar birinin 200.000 eder biçmesi gibi tıpkı,  herkes kendi değeri kadar değer gösterir.

Bu da böyle bir kısacık hikaye işte, okuyup ne anladığımız da yine kendi algınızla ilgili yazanla değil, herşey biziz ,dünyada gördüğümüz herşey de bizim yansımamız.  Mutlu olan mutluluk, üzgün olan kötülük görür heryerde ve herkeste gibi.

14 Haziran 2019 Cuma

GÜZELBAHCE ANAOKULU



Çok güldüğüm, çok sevdiğim, çok sevildigim bir eğitim öğretim yılı geçirdim ben bu yıl.
Ve bir kez daha dedim kiiii "Iyi ki öğretmen olmuşum" . Ben anneliği seviyorum, çocukları da ne kadar çok seviyormuşum meğer.

Bu yıl bazı zamanlar oldu sabah okula o kadar kötü hissederek gittiğim, ama sarılınca çocuklara ya da kapıdan girerken kucağıma atlamalarıyla herşeyi Her şeyi unutturular bana.


Allahın en güzel hediyesi Begümdü bana, ondan sonra gelen en güzel armağan Guzelbahce Anaokulu oldu. Sadece öğrenciler desem yalan olur,öğretmen arkadaşlarım , okul aile birliği üyeleri, yardımcı arkadaşlarım, Sabire Ablam herkes herkes can oldu kan oldu bana . Çok sevdim çok sevildim.... Bir kez daha gördük ki başarının ,mutluluğun en en ön koşulu sevgi.

110 öğreci de bir yıl boyunca bildiler ki bu okuldaki herkes onları çok seviyor.Koşa koşa geldiler ,gitmek istemediler evlerine ,koşup koşup bana sarıldılar. Ben bunları yazarken şu an gözlerimden yaşlar geliyor .

Uzun yazmak isterdim,bir gün daha uzun yazarım bu yılla ilgili belki ama şu an tek bir cümle yazıp bitireyim.

Güzelbahçe Anaokulu sizleri seviyorum tıpkı sizin beni çok sevdiğiniz gibi.

27 Mayıs 2019 Pazartesi

DÜNYA SENIN ETRAFINDA DÖNMÜYOR



Çevremizdeki insanlar için onun çevresindeki tek insan biz değiliz diye bir yazıya başlasam, acaba ne anlaşılır yine...




Kedimizi çok mu fazla önemsiyoruz, çok mu büyütüyoruz  varlığımızı zaman zaman... Bunu hepimiz yapıyoruz.

Etrafimizda suratı asık birini görünce hemen "Ben mi bisey yaptım, bana mı kızgın acaba " soruları geliyor aklımıza.  Hatta aklımıza gelmesi yetmiyor ,gidip soruyoruz ,öğrenmeye çalışıyoruz.  Yani orada sorunu öğrenmek isteme amacımız aslında kendimizle ilgili mi değil mi yani yine bencilce.  Yani dünya bizim etrafimizda dönüyor sanıyoruz, insanların hayatlarını, çocuklarını, ekonomik sıkıntılarını, işle ilgili sorunlarını düşünmeyip hemen "Işte Bak suratı asık kesin ben şunu dedim ya ondan böyle "diye düşünüyoruz.

Hayır o kadar da önemli değiliz, yani bir insanin tanıdığı onlarca insandan birisin sadece ve belki de karşılaştığı mücadele ettiği bir sürü sorundan çok daha önemsiz bazı söylenen sözler ya da yapilan davranışlar.  Yani karşınızdaki için siz küçük bir ayrintisiniz bazen bu yüzden kendimize ya da davranışlarımıza bu kadar büyük anlamlar yüklememekte fayda var.

Bir de günümüz dünyasında insanların uğraşması gereken o kadar çok şey var ki ,özellikle çalışıyorsanız oturup kim neyi neden yapmış düşünmeye çok da fırsat bulamıyoruz sadece yaşıyoruz. Günlük sorunları çözebilirsek akşam rahat uyuyoruz çünkü ertesi gün yenileri ile karşılaşıyoruz.

Dünyayı sadece kendi penceremizden görmeden, empati yaparak belki, belki de hiçbişey yapmayarak daha mutlu olabilir herşeyin altında üstünde kendimizi aramaktan vazgeçebiliriz.
 Çünkü insanların bizim dışımızda da etkileşim halinde oldukları bir çok kişi ve durum var.

Bunları bizimle paylaşmıyor diye kendi güllük gülistan hayatınızı herkes de aynı şekilde yaşıyor gibi bir yanılgıya düşmemek gerekiyor.

Ben merkezcilikten uzaklaştıkça hayat daha güzel.

Iş, ev,çocuk, ekonomi, sorumluluk..........O bana böyle baktı bu bana bunu dedi acaba öyle mi demek istedi diye düşünmeye kafa yormaya vakit kalmıyor sadece anlık oylemiymis deyip geçiyoruz:)

Bu son paragraf yazıdan kopuk ama olsun sınavlarda çıkan hangi paragraf çıkarsa anlam bütünlüğü bozulmamış olur sorusuna cevap olsun;)

Iyi günler ve mutlu yarinlar diliyorum..