Yeni Yıl Hepimiz o kadar güzel gelsin ki
Bunca yıl ben hiç yaşamamışım diyelim
Yeni yıla yeni kitabımla giriyorum
Satın almak için link atıyorum https://dionysosyayingroup.com/magaza/edebiyat/ben-benim-pinar-duygu-erdogan/
Yeni Yıl Hepimiz o kadar güzel gelsin ki
Bunca yıl ben hiç yaşamamışım diyelim
Yeni yıla yeni kitabımla giriyorum
Satın almak için link atıyorum https://dionysosyayingroup.com/magaza/edebiyat/ben-benim-pinar-duygu-erdogan/
Öfke gibi bir duygu var bir yerlerde bizim hissetmeye hiç hakkımız olmayan .
Çünkü biz öfkelensek de belli etmemesi gereken çocuklardık
Ama artık büyüdük değil mi
Öfke de tıpkı heyecan gibi bir duygu ve bunu hissetmek de normal olmalı
Şöyle ki on bir yıllık öğretmenlik hayatımda her “Duygularımı İfade Ediyorum “ konusunu işlerken bu öfke denen duygu hem görsellerde hem de cümlelerimizde varken ; insanın bunu yaşayamaması :Çocuklara bunu yapın derken kendinin hissedememesi ne kadar da ironik ne kadar da acınası değil mi.
Şu an o kadar öfkeliyim o kadar kızgınım ki böyle ne var ne yok kırmak dökmek çığlık çığlığa bağırmak istiyorum. Sesimi kendim bile hiç duymadım ben bağırırken çünkü ben hiç bağırmam. Öfke nöbetlerim olmadı hiç benim . Ya da böyle deli deli hareketlerim , sesimi yükseltmem olmadı hiç . Ben hep sessiz taraftım. Hep karşı tarafın öfke patlamalarına şahit oldum. Bunu izlerken de öylece bakan taraftım ben. Donup bakan taraf. Hep birileri kızdı hep onların çıldırmaları oldu . Sustum izledim…İzledim ve Sustum . Çünkü ne yapayım o da öyle biri dedim hep.
Amaaaa şu an çok öfkeliyim çok sinirliyim çok kızgınım.
Ben şu an öyle bir her şeyi parçalayasım var ki
Öyle bir artık doldum nefret ettim ki herkesten bence sıra sonunda bana geldi … Kendini deliye vurma sırası .
Hele ben de yapayım bir .
Biraz da başkaları beni idare etsin mesela
Bir kez de benim için desinler ay öfke patlaması yaşadı falan zırvaları ….
Benim gençliğimi hatta ve hatta 30lu yaşalarımı bilen biri için her ne kadar bir taraftan yazık bu kıza bir taraftan da aha bu da delirdi denilse de bir kere de ben bir deliye vurayım yahu
Şimdi camdan ne var ne yoksa atayım da uslu kız Pınarı bile manyak yaptınız desinler
Ben bence yıllar önce yapmalıydım çıldırmaları böylece herkes de her yaptığını ölçer biçerdi.
GÜÇ NEDİR SİZCE?
NEYİNİZ OLURSA YA DA NASIL OLURSANIZ GÜÇLÜ HİSSEDERSİNİZ KENDİNİZİ...?
**PARANIZ OLURSA MI GÜÇLÜSÜNÜZDÜR.
**AİLENİZ YANINIZDA OLURSA MI?
**EŞİNİZ VARSA MI?
**İŞİNİZ VARSA MI GÜÇLÜSÜNÜZDÜR?
**BAŞARILI BİR KARİYERİNİZ OLURSA MI?
**YOKSA SAĞLIKLI OLURSAM GÜÇLÜYÜM DİYENLERDEN MİSİNİZ?
**EVİM ARABAM OLURSA GÜÇLÜ OLURUM MU?
**FİZİKSEL OLARAK KARŞINIZDAKİNDEN DAHA UZUN DAHA İRİ OLDUĞUNUZDA MI DERSİNİZ '' BEN GÜÇLÜYÜM''
**BİLGİLİYSENİZ Mİ GÜÇLÜSÜNÜZDÜR.
BU SORULAR ASLINDA TEK CEVAPLIK SORULAR DEĞİLDİR AMA YİNE DE DÜŞÜNMÜŞSÜNÜZDÜR OKURKEN , ZİHNİNİZDEN CEVAPLAR GEÇMİŞTİR ELBETTE.BELKİ TÜM BUNLARIN HEPSİNE SAHİPSİNİZDİR AMA YİNE DE GÜÇLÜ HİSSEDEMİYORSUNUZDUR KENDİNİZİ.ONUN NEDENİ NEDİR PEKİ.ÇÜNKÜ BAZILARIMIZ BUNLARIN BÜYÜK ORANINA SAHİP OLMADIĞI HALDE KENDİNİ DÜNYANIN EN GÜÇLÜ İNSANI SANMAKTADIR.
O HALDE GÜÇ NEDİR. GÜÇLÜ OLMAK NE İLE ORANTILIDIR.
YORUM BEKLİYORUM.
Yolculuk yapmayı Sevmiyorum
Yeni bir yerler görmek de istemiyorum
Yeni insanlar tanımak da istemiyorum
O kadar şehir görmüşüm ki
Sadece okuduğum ya da çalıştığım yerden Ailemi görmek için bile bir yılda defalarca kilometrelerce yol yapmışım yirmi üç yıldır .
Bunun nasıl bir yorgunluk nasıl bir bıkkınlık olduğunu anlatsam anlatamam.
Dünyada en sevdiğiniz insanları görmek için bile uzun saatler süren yolculuk yapmanız gerekmiş .
Artık sadece aynı yerde günlerce aylarca yıllarca durmak istiyorum
Yıllarca hep aynı insanlarla çalışmak aynı yollardan işe gitmek aynı evde oturmak sadece rutinlerle yaşamak istiyorum.
Birileri gezelim eğlenelim dediğinde dahi beni bir afakan basıyor .
Araba kullanmak , bir yerden her hangi bir neden için hareket etmek dünyanın en yorucu işi olmuş benim için.
Nerden çıktı bu yazı … Havalimanındayım yine ; kim bilir kaçıncı yüz kere… Yine bekliyorum . Rötar yaptı uçak . Üç buçuk saattir burada bekliyoruz.
Burada kesin ve net olarak şuna karar verdim önümüzdeki bir yıl her ne sebeple olursa olsun İzmir Dışında hiç bir yerde olmayacağım . Yolculuk yapmayacağım kesinlikle . İzin kullanırsam da bir daha evde sadece yatarak olan bir tatil yapacağım.
Ben yoruldum Hayat şarkısını yazan adam nerdeyse aferin ona evime okuluma gider gitmez dinleyeceğim o şarkıyı .
Gerçekten iğrenç bir Hayat :)
Birileri "Akışa Bırak "derken başka birileri de ne istiyorsan bu hayatta "Dillendir " İmgele isteğini " zorla oldurmaya diyor.
Hangisini yaparsak mutlu hissedeceğiz.
Hangisini yaparsak olur her şey doğru.
Hiçbir şey yapmadan akışta kalıp kendi hayatımızı izlemeli miyiz dışarıdan yoksa " Bu böyle olmaz " diyerek canlandırmaydı ,ritüeldi bilmem neydi onları mı yapmalıyız.
Akışa Bırakmak mı gerek her şeyi ama ya akışına bırakınca akıntı olmadık bir yere sürüklerse bizi. O zaman demez miyiz keşke zamanında akışı değiştirmek için çabalasaydım.
O kadar çok uyaran var ki. O kadar çok her iki bakış açısı için çalışma var ki. Bilgi karmaşası mi desek bu duruma yoksa kendi kendimize yetemeyip sosyal medya postlarıyla mi ne yapacağımızı bilmeliyiz.
Bana sorarsanız ben hep olsun diye kendimi zorladığım şeylerden sonrasında zarar gördüm. Keşke dedim keşke o kadar ısrar etmeseydim. Keşke bu kadar hayatla inatlaşmasaydım. Bir şeyin olması için yeteri miktarda üzerimize düşeni yaptıktan sonra kenarda beklemek gerek diye düşünüyorum. Ama bunu yaparken de çok zorlanıyorum. Çünkü ben sabırsız, aceleci, belirsizlik sevmeyen biri olarak hiç bir şeyi zamana bırakamıyorum. Sonuçları belki zamanla olumlu olabilecek bir duruma müdahale edip o an belirlemeye çalışıyorum. Süreçten çok sıkılıyorum çünkü ben sonuçcuyum. Sonuç nedir ona bakıyorum hep. Bunu yaparak da sürecin olumlu taraflarını belki de hep kaçırıyorum. Her geçen yıl yaşla birlikte bu biraz azalsa da hala aynıyım hala aynı akışla pençeleşmeye devam ediyorum. Ama yine olacak olan oluyor. Bu kez değiştiremiyorum akışı boşa kürek çekiyorum bu kez. Değiştiremedikce de öfkem , hırsım daha da yükseliyor.
Kendime kızıyorum neden bu kez olmuyor diye
Hayata kızıyorum neden hep aynı şeylerle sınanıyorum diye
Bu kızgınlık da AN 'ın tadını çıkarmama engel olmuyor. Bu kızgınlık yüzünden günden zevk alamıyorum. Bu zevk alamamak o kadar uzun sürmüş ki artık zevk aldığım bir şey kalmaz olmuş
Sevgili okurlar zevk neydi
Güzel zaman neydi.
Gülmek neydi
Haz neydi.
Ben unuttum
Bir tatlı huzur almaya geldik diye cümleler kuran insanlar vardı ya bir zamanlar nerede mesela o insanlar
Ya da yıldızlara sordurdum fallarda çıkmıyorsun diyenler... Huuu neredesiniz öldü mü acaba bu sözleri yazanlar . Onlar gitti diye mi bitti bu naiflik .
Zaman 80lerde durakalsaydı ne kadar da yaşanılası olurdu..
Çok saçma bir hayat yaşıyoruz size de öyle gelmiyor mu.
Tüm hayat iş ve zorunluluk sorumluluk üzerine dönüyor gibi sanki.
Koş, koş, koş.
Yetiş
Var
Sonra bir daha koş
Bir daha yetiş oraya
Çığlık atasım var. Yeter diye . Duralım.
Durasım var benim. Zaman herkes dursun.
Donsun tüm dünya istiyorum. Tüm dünya bir yarım saat dursa keşke.
Siz durdurmak için ne yapıyorsunuz zamanı.
Nerede dinlendiriyorsunuz ruhunuzu.
Ne olunca yeteeeer yahu diyorsunuz. İlle de bedeniniz hasta olup mu durdurmalı sizi . Siz sizi durdurmak için ne yapıyorsunuz.
Hadi söyleyin.
Çünkü beeeeeeen artık çok yoruldum durasım var. Durdursana beni.
Salkım salkım üzüm yemek
Bağlardaki yapraklara dokunarak gezmek
Göz alabildiğince üzüm olan bir bağda olmak istiyorum.
Yürüdüğümü hayal ediyorum orada üstümde beyaz bir elbise saçımda da mor çiçekli bir taç var
Elimde bir makas üzüm kesme makası kolumda da bir sepet
Yanımda hiç kimseyi hayal edemiyorum
Yalnızım orda.
Sararmış otlar ayağımda da bir çizme varmış
Üzümler... Sarı otlar ... Kahverengi toprak... Güneş ise sürem doldu yakacak diyor.
Bir sonbahar günü hep değişmiştir bunca zaman herşey . İlkbaharda dünyaya gözünü açan biri için tam karşıtı olsa da, zıtlar belirler ya hayatımızı, Ekim de 42.kez gelmişti. Eylül kadar arada değildir Ekim . O bilir sonbahar olduğunu. Bir hırka bir şemsiye aldırır yanınıza. Ekim ekimdir. Ekmektir. Yazın net bitişi yeni başlangıçların ayıdır. Baharsam bahar gibi olayım demektir. Ne Kasım gibi kışa özenmişliği vardır ne de Eylül gibi aklı yazdadır. Ekim tam da oturmuşluğun sükutun ayıdır.Yazla gelen gitmiştir, Kışa kim hak ediyor belirlidir. Cunku Eylulde bitmistir sorgulama.Ben SONBAHARIM diyendir Ekim. Bağ bozumudur, Zeytindir, Cumhuriyettir. Kadim ve derindir .
Gel bakalım Ekim 2023 .... Ekim bana hep iyi geldin arada kalmış hayatımızın aksine sen netliginle bize Işık ol...
Sarı yapraklara ve de Zeytinlere dostum Ekim bugün çayımı sana içiyorum.
İşte böyle sevgili okurlar kaç yaşımıza gelirsek gelelim ruh hep de hep o ilk mutlu ya da mutlu olduğunu sandığı anlari arıyor.
Şu an bu yazıyı bir çam ağacının altında köpek havlamalari , sinek viziltilari içinde yazıyorum bahçede ama bir an bir insanı ne kadar mutlu ederse işte o kadar mutluyum ve şükür minnet doluyum evrene tanrıya kadere her bir şeye bu zamanı bana layık gördüğü için. Çünkü uzun zamandır bu kadar mutlu ve huzurlu hissetmemiştim.
Simdi tek dileğim yıllar sonra da benim kızım benimle burada yaşadıklarını hatırlayıp mutlu olsun. Desin ki annemle orada nasıl da ıslanmıştık, nasıl da annoş bahçede geziyordu, nasıl güzeldi oradaki deniz. Orası ne güzel bir köydü. Bir sinek vızıltısı duyduğunda ya da bir zeytin ağacı gördüğünde ben geleyim aklına istiyorum. Benim annem çalışıyordu ama ben hep yanındaydım arka bahçeden bana domates topladı bekle hemen yazılara bakıp geleyim seni yicem derdi desin istiyorum. Benim annem hem müdür hem anne hem çiftçi hem tamirci çok kadındı desin istiyorum. Bunları yazıyorum ki gün gelir de bir gün unutursak unutursa beni bizi benim annem aslında vardı hep de oldu desin istiyorum. Çünkü yaklaşık iki bini geçen çoluk çocuk için nasıl unutulmazsam ben bu yirmi yıllık meslek hayatımda benim birincim hep sensin BEGÜMÜM bu yazılar buna şahit olsun diyedir.
Bir gün eğer demanstı, alzhimer ya da başka bir hastalığa yakalanirsam eğer sen bil ki Annen tüm hayatını sana verdi demen içindir.
Bu yazı sevgili Begüme ithaf edilmiş olup tüm çocukluğunu bir gün bir yerde bulurum ümidini bekleyen herkese gelsin .https://youtu.be/RDwcmkVj0OYhttps://youtu.be/RDwcmkVj0OY
Son söz;
Dönüp dolaşıp tek gideceğin yer SENSIN.
Meslek hayatıma bir ara verebilir miyim.
Benim en büyük mesleğim annelik çünkü
Herseyden önce gelen işim annelik
Kendimden önce (maalesef) her ne kadar onaylamasam da gelen duygum annelik
Böyle olmak istemiyorum aslında ama bu başka yazının konusu olsun
Bugün ki konumuz Begüm ortaokul mezunu oldu .
Gurur duydum onunla ve de kendimle.
Gözyaşlarım aktı su gibi ona bakarken
Aferin dedim hem ona hem kendime
Tektik yine . O ve ben.
Büyüyorsun yavrum.
Bir kez daha başarı ile bitirdin okulunu.
Bu dört yılda defalarca seni revirden aldim
Defalarca rehber öğretmen ile görüştüm
Defalarca sana ergenlerin acımasızlıklari ile ilgili rehberlik ettim
Defalarca derdini dinledim
Defalarca amaaaaan boşver be dedim
Defalarca sen onlar gibi değilsin üzülme dik dur dedim
Defalarca izin aldım doktora götürdüm
Defalarca yüzün gülsün diye tüm öğretmenlerine cicek yolladim
Bence bu mezuniyeti ikimiz çok hak ettik benim prenses Begümüm.
Bugün o törende adeta bir prensestin sen
O kadar masum
O kadar safiyane bakıyordun ki etrafa heyecanla bir kez daha iyi ki benim minik ceylanım dedim. Ürkek ve masum.
Gözleri hala yalan dolana uzak sahteye kapali .
Hep böyle kal Begumum
Tebrik ediyorum seni güzel kızım.
Batmanla seruvenim 2007 yılının temmuz ayında sona erdi . Stajyerlikden asil öğretmenliğe geçince nihayet tayin hakkı kazandım. Eş durumundan İzmir Güzelbahçe ilçesine atandım. Eşim Güzelbahçede görev yapıyordu. O anki duygularimdaki sevinci anlatmaya yetecek sözcük bulamıyorum. Ben Temmuz ayında atandım Ağustos sonunda bir ilkokulun özel eğitim sınıfında görevlendirilildim ilçe tarafından. Bir okul mu ki denizin karşısında. 63 öğrenciden sonra 5 öğrenci. Allahim zannediyorum bir ödül bu bana. Özel çocuklar 5i de . Nasıl seviyorum onları anlatamam. Alıp içime sokucam neredeyse. İzmire gelmişim. Kadromla, yeni evliyim , evim ,okulum ,öğrencilerim çok mutluyum. Okulla ev arası üç kilometre okuldaki arkadaşlarım o kadar iyi ki rüya gibi.
Ama bir şey eksik nedir. Eeee çocuğum olmalı. Anne olasım var. Neyse daha ben bunu düşüneyim derken müdür Bey bir evrak getirdi "Sen ilçede fazlasın tercih yapmalısın yoksa resen seni atarlar olmadık bir yere' ben çok oralı olmasam da eşim askerdi ve onun için üst amirin sözü anayasa kanunuydu. Bana dedi ki " Pınar madem resen olacak o zaman urla Gülbahce boş orayı tercih yapalim dilekçesinde hiç olmazsa urla yakın " zorla bana dilekçe yazdırdı Gulbahceye gitmek istiyorum " diye.Aradan geçen yıllar sonra öğrendim ki ben o dilekçeyi yazmasam Güzelbahçede kalacakmışım. Neyse benim atamam Gülbahceye çıktı. Bi gittim ki taaaaaaaa neresi çok uzak evime. Ayrıca orada öğretmen ihtiyacı yok. Neyse bir sınıf verdiler bana
Kadrom artık urla Gülbahcedeydi.
2008-2015 yılları arasında orada öğretmenlik yaptım.
Yedi yıl. O kadar çok şey oldu ki orada. O kadar üzgün o kadar nefret dolu yıllarım orda geçti.
Bu yedi yılda 9 Müdür gördüm. Her türlü saçma sapan ilişkiler zinciriydi orası. Kızıma hamileliğim doğum sonrası sürecim orda geçti
Oğretmenligimin en en verimli zamanları orada geçti. Doğudan direkt batıya geçişin senkronizasyonu da orasıdır.
Neyse 2015 mart ayında ben o okuldan müdür yardımcısı olarak ayrıldım. Nasil sevinerek gittim bilen bilir. Sonuc olarak Ben Gülbahceden de Gittim
Evlendikten sonra benim Ipragaz Mahallesine gitmem daha da korkunç olmaya başladı çünkü eşim askerdi ve düğünüm olmuştu herkes de bunu biliyordu. Lojmanda olan tüm öğretmenlerin görev yaptığı bir okula görevlendirme olarak geldim. Dedim tamam . Hem yakın, hem güvenli, hem müdürü de çok iyi bir amca . Bağlar İlkokulu . Bir hamile öğretmenin yerine verdiler beni. Yine 3. Sınıf. Sınıf mevcudu 45 ama bu kez . 63ten az . Bir iki hafta gidip geldim oraya sonra ben okulda bayılmışım ambulans gelmiş hastaneye götürmüşler iğne ilaç vs hiçbirini hatırlamıyorum gözümü açtım Ki yine birinin evindeyim annem karşımda kalkıp Batmana gelmiş. Gündüz okula gittiğimi hatırlıyorum en son sonrasında bilmem kaç saat geçmiş neler olmuş anam bile gelmiş ben ancak ayılmışım. Bir sürü iğne. Neyim var bilinmedi . Heyet raporu verdiler bana ağır depresyon bir torba da ilaçla İzmire geldim. Aday öğretmenden asıl öğretmene geçene kadar canım çıktı ordan oraya . Batmana bir daha gitmedim öyle ki hala gözlerimi kapattığımda o koku petrol kokusu ve o korku geliyor aklıma. Aylarca evde sadece ilaç içip yattim . Gördüklerim yaşadıklarım olanlar ne kadar yazsam da anlatamam.
2006 Eylül 2007 ocak Bağlar İlkokulu Batman
Ağrıya tayinim sözleşmeli olarak çıkmıştı. İkinci dönem başlangıcında kadrolu olarak atamam Batman ili Kozluk ilçesi Kaletepe Inanlı Mezrası İlkokuluna yapıldı. Ben yine her zamanki gibi yeni başlangıçlara sevine sevine bir de Ağrı dan gidiyorum diye gittim Batman 'a . Batman benim yaşayacağım ilk büyük şehir olacaktı. Altmış bin nüfuslu Kirikhanda büyü , otuz bin nüfuslu demircide oku , Tutakta göreve başla Batman' ı görünce hem kadrolu oldum hem de il diye sevindim . Sonra gittim oraya dediler Sen Kozluktasin ilçesi. İlçeye gittim Kaletepe Inanli İlkokuluna atandım diyorum. Öyle bir okul yok dediler. Çok eskiden vardı fakat orası Karakol oldu okul yok. Ben ne yapacağım? Ilcede bir okula görevlendirmemi yapti ilce .Yine orada hiç tanımadığım birilerinin evinde kaldım bir süre sonra aynı okulda görev yapan bir öğretmen birlikte yaşayalım dedi onun evinde bir köşede durmaya çalışıyorum ama o kadar soğuk bir yer Kozluk donuyorum, korkuyorum. Gittiğim hafta Kaymakam Beyin lojmanina silahlı saldırı düzenlendi her yer karanlık , kaldigim evde fare geziyor ölücem korkudan vs. Üçüncü hafta bir ilk oldu orada benm gibi okulu kapananları İl merkezine aldılar kadromuzla. İki kişiydik. Ben size o anki mutluluğumu anlatamam. Beş dakika sürdü oradan eşyamı alıp dolmuşa binip Batmana gitmem.
Batman Ipragaz Mahallesi Yavuz Selim İlkokuluna atandım.
Askeri misafirhaneye yerleştim. Benim gibi bir kaç öğretmen vardı tesiste ve lojmanlar ,kantin ,restoran, spor alanları yani Kozluktan sonra ödülümdü benim. Okulum ise şehrin diğer ucu . Okulun 2500 öğrencisi vardı. Benim sınıfım ise tam 63 kişiydi 63 çocuk bir sınıfta yaşım 23 . Öğretmen Arkadaşlarım çok iyiydi orada hepsi genç ve o bölgelilerdi. Bu nedenle keyifli vakit geçiriyordum. Ders ise sus dur yapma o bu şu diye geçiyordu. Stajyer öğretmenliğim o okulda geçti. Hergun camlar kırılır, haftasonlari yumurtalar atılır, birçok öğrencimin babası ya hapiste terör örgütü üyeliğinden ya dağda ölmüş. Abileri ise okul önünde polisten jandarmadan kaçıp evlerinin balkonundan taş atanlardı. O günlerden en çok aklımda kalan bahce sadece mavi renk olurdu teneffüste bin kişi olurdu bahçede. Bir de o dolmuşa binip de giderken benim eşimin asker olduğunu ogrenirlerse ya beni takip ederlerse ya öldürürlerse korkusu . Kimseye nerde kaldığımı söylemiyordum bu yüzden. Defalarca orada çıkan olaylara şahit oldum . Ve operasyonlarda hayatını kaybeden şehit olan askerlerimizin törenine ya da o lojmanda eşlerinin yolunu bekleyen kadınları dinledim. Öte yandan da okula gidip gelirken ki dağdaki oğlunu anlatan amcaları da gördüm. Oraları anlatmak çok zor . Sadece şu an yazarken içimi kaplayan his KORKU .
Ben örneğin dizilerde o dalga geçtiğimiz sahnelerin ,törenin, silahlı kapıda bekleyen adamların aslında gerçek hayatta olduğunu, tüm o görüp de televizyonda yok artık bu kadar da olmaz dediğimiz şeylerin gerçekten de olduğunu 23 yaşımda orda canlı canlı gördüm. Hayat tek bir şehir tek bir kültür için çok uzun ve insan gordukleriyle büyüyor.
2006 Şubat 2006 Eylül Yavuz Selim İlkokulu
2004 yılında mezun oldum . Bir hevesle Demirci'den kurtuldum diye sevine sevine . Ama gerçekten o yaşlarda ne oldum simdi ben öğretmen mi oldum diye hiç farkında değilim.Öyle ki Kpss diye bir sınavdan dahi haberim yok. Ben zannediyorum ki diplomamı alınca hemen bir yere öğretmen olarak atanacagim. Neyse Öyle olmuyormuş geç de olsa öğrendim. Olsundu dedim vekil öğretmenlik yaparım o arada sınava çalışırım. Heyecan içinde Kırıkhan'ın en kenar mahallesinde göreve başladım. 3.Sinif benim sınıfım. Derse giriyorum ama ders geçmiyor. Zil çalmak bilmiyor. Nöbet var nöbet bitmiyor . Sürekli oflanıyorum. Okul küçük değil aslında ama gelen öğrencilerin hepsi ayni sülaleden. Hepsinin soyadı aynı. Üst baş perperişan. Bir öğrencim okula gelmiş ayakkabısı tabanından ayrılmış onu iple bağlamış üstüyle açılmasın diye. Sürekli bir gürültü . Öğretmenler odası ise şikayet odası. Herkes mi mutsuz olur yahu. Müdür yardımcısı koridorda bağırmadan kimse derse gitmiyor. Allahim öğretmenlik bu mu diyorum. Ben de her fırsatta izin almak istiyorum. Gidesim gelmiyor. Ama bir taraftan da mezun olmuşum ya artı evde fazlalık gibi hissediyorum kendimi yani çalışmak zorunda hissediyorum. Bir öğretmen vardı yaşı büyük Epeyce ben bahçede yine oflanıyorum; Bak daha yolun başındasın " Bir işi ya hiç yapmayacaksın ya da şikayet etmeyeceksin " dedi bana. İşte yirmi yıldır hep bunu söylüyorum kendime. Eğer bir şeyi yapmak istemiyorsan yapma yapıyorsan da homurdanma yap. Sus. Bir eğitim öğretim yılını Öyle böyle kabul ede ede o okulda tamamlandım. O çocuklara ne öğrettim ne kaldı benden geriye bilmiyorum ama beni unutmamislar on beş yıl sonra yazdılar buldular beni. Çok duygulandım . Çok gençtim, çok karışıktım. Bir sürü şey oldu o yıl hayatımda ve sonra kararımı verdim ki ben Hatay dışında yaşamalıyım. Çünkü ben bir kere gitmiştim artık. Geri dönenlere açık değildi oralar ya da donen kişi giden kişi değildi artık. Orada geçen o bir yılimin ardından artık dünyanın en ücra köşesine de çıksa atamam gidecektim . Çünkü ne ben eski bendim ne de tüm olanlar unutulurdu kolay kolay. Ve gittim Ağrı 'ya.
2004 Eylül 2005 Haziran Şükrü Kanatlı İlkokulu
1982 yılında Hatay Antakyada doğdum. Kirikhanda büyüdüm. Zaten defalarca yazmıştım orayı . Çocukluk ve gençlik yılları hakkında da yazılarım olmuştu. 2000 yılında üniversitede okumak için Manisanin Demirci ilçesine gittim. Büyük hayallerle gittiğim üniversite okuduğum liseden bile küçük bir kırsalda bir kaç derslikti. Dağın başında kurulmuş bir yerleske . Soğuk mu soğuk. Kar kış kıyamet. En yakın şehre uzaklık 2bucuk saatinizi alıyor otobüsle. Memleketime aileme gitmem ise on sekiz saat alıyordu. Birinci sınıfta dokuz kez gittim geldim o yolu. Kahrımdan öldüm neden buraya geldim diye. Mutsuz bedbaht gün sayarak geçti dört yılım. Dört yıl oldu dört yüz yıl. Ama bitti zamanında. Bir hevesle gittim Hataya mezun olarak. O yıllarda daha yeni çıkmıştı malum sınav tabiki benim yine atama için ona ihtiyacım olduğundan haberim yoktu. İlk yıl atanamadım haliyle sınava bile girmedim hatta . Mezuniyetimin ilk yılı Hatayda ailemin yanında öğretmenlik yaptım. Sonra dedim ki kendime gitmeliyim neresi olursa olsun gitmem gerek. Çünkü bir kere giden için dönüş yoktu artık. Yabancıydın, misafir olarak bakıyordu herkes sana. Bir eğitim öğretim yılı Kırıkhanda bitti ve Ağrı'nın Tutak İlçesi Yukarı Köşk Köyüne atandım. Nasıl gittim sevinerek bir bilseniz . Yirmi iki yaşımda dünyanın öbür ucunda yedi hanesi olan iki dersligi olan kuş uçmaz kervan geçmez bir köye gittim.
2005 Eylül 2006 Şubat Ağrı Tutak Yukari Köşk Köyü İlkokulu.
Değiştim ben son zamanlarda.
Ya her geçen yıl diyorum ki ben çooook büyüdüm, şunu anladım bunu öğrendim. Ama bu yıl gerçekten harbiden çok büyüdüm :)
Komik geliyordur belki bu yazdıklarım blogu takip edenlere yahu Pınar kaçıncı bu yazışın diyebilirsiniz . Fakat önceden hep şunu derdim "Hala inanıyorum, hala güveniyorum , hala kanıyorum " İşte şimdi artık diyebiliyorum ki yok ne kimseye inanıyorum sahte olan ne de güveniyorum. Artık insanların göz bebeğinden, ses tonundan, beden dilinden tutun da giydiği kıyafetten, ayakkabısının bağcığından anlıyorum nasil biri olduğunu. Galiba buna yaş almışlık deniyor. Aslında halk arasında buna başka bir şey de denebiliyor. İşte ben o olmuşum. İyi ki de tam olmuşum
Yıllarca biriyle tamam olma derdindeydim ya kendimle tamam olmuşum gari. Piramidin en üstündeyim kendini gerçekleştirmiş insan evladı. Kadın insanı. Dişi bireyi.
Nereden geldik buraya şuradan geldik. Artık mutlulukların ve üzüntülerin suresi azaldı. Zevk aldığım şeyler sınırlandı. Çabuk yoruluyorum. Evde zaman geçirmeyi daha çok sever oldum. Kalabalıklar , gürültü, trafik çekilmez hale geldi. O eski durmadan takık halde çalışma tempom da bitti. Çok çok yavaşım. Adım adım yavaşladım ama oldu. Her şeye itiraz etme evrem de yok artık . Tamam demeyi öğrendim. Olur tamam. Tamam olsun yarın yaparız nolcak diyorum. Herkes rahatladı. Hadi hadi çok işimiz var demiyorum artık. Ama bu hali ruhiyeye uymayan tek bir şey var şu an en çok yaptığım o da sanırım geçtiğimiz acı süreçten kaçış için bir duygu atışı " Alışveriş " Bu aralar telefonda en çok kullandığım uygulama trendyol . Onca sakinlik ,sükut içinde tek uyumsuzluk bu zannediyorum. Çünkü üstteki paragrafları yazan insan böylesi bir sepete ekle gafletine düşmemeli. Demekki bir iki sene daha zaman var durmak için. Amaaaan son demler işte. Bir kaç yıl sonra o da zevk vermemeye başlar. Neler neler geçip gitti de almak ,giymek ,takmak mı kalacak artık o da biter. Diyor ve veda ediyorum.
42 ye bastım. Adımımı attım. Dolu dolu 41 im. Eskiden ooo ne kadar yaşlı adam dediğim yaştayım. Ve aynen kendimi genç hissetmiyorum . Çok da olmuş, oturmuş, gezmiş, görmüş, yaşamış hissediyorum. Nice daha tecrübe dolu yaşlarım olsun. Ne güzel de yaşıyorum yaşımı....
Ben lisedeyken bir şiir analizi yaptırıyordu bize edebiyat öğretmenimiz Leyla Yakar . Bir sesi vardı, bir duruşu vardı asalet akar mı bir insanın üstünden işte öyle biriydi. Çok hayrandım ona . Dupduru yüzü vardı. Bembeyaz . Saçlarını hep atkuyrugu yapardı çünkü o zamanlar baş örtüsü ile derse girmek yasaktı. Çıkışta örtüsünü takardi; bunu da çok uzun zaman sonra farkettim. Leyla Hoca . Fuzilinin Kadını... Acaba o da mı oldu enkazda. Nasıl da bir çırpıda yazdim bu cümleyi. Bu kadar acı bir cümle böyle kolay yazılmamaliydi halbuki. Edebiyatın kralicesiydi o benim için o zamanlar . Aruz vezni bir tarafa herkes onu bilir de Fuzulinin o satirlarindaki acıyı bize yaşatan kadındı o. Nasıl bir aşk yaşamış yahu bu adam nasıl bir acı çekmiş diye düşündüren o Arapça yazılan karman çorman siiirdeki manayı içimize işleten kadındı. Leyla Yakar demek biz çeyrek asır önceki öğrencilerinden bugünlerde anılmak istemiş. Belki de rahmet istedi. Bizi biz yapan caaaaanım hocam nereden aklıma geldin biliyor musun. Bir siiiri konuşmuştuk dersinde. Şair diyordu ki " Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum. "
İşte ben şu an son yirmi gündür böyleyim. Kelimeler kifayetsiz kalıyor anlatmaya.Ya ben acımı anlatacak kelime bulamıyorum. Geçmiyor benim yüreğimin sızısı. Ben bu yürek yangınını ifade edecek kelime bulamıyorum.
Tüm zamanlarım kayboldu adeta.
Geçmişim
An'ım
Geleceğim
Kayboldu.
Toparlayamıyorum.
Umut edemiyorum.
Unutamıyorum.
Çığlıkları, sesleri,görüntüleri Unutamıyorum
Gecmisimin yok olmasını kabul edemiyorum.
Ben yapamıyorum dostlar. Ben normalleşme denen o tabire giremiyorum.
Ben ne yapacağım benim yetiştirmeye ant içtiğim bu yola başımı koyduğum inandığım her ne varsa gitti. Ben nasıl öğrencilerime umut vereceğim. Yani nasıl neye inanın diyeceğim. Ben nasıl güvenin diyeceğim. Ben nasıl ben varım biz varız diyeceğim. Ben nasıl onlar her şey çok güzel siz çalışın gelecek bizim elimizde diyeceğim. Ben nasıl onların o yüzlerine bakacağım inanmadan nasıl yapicam bunu artık. Nasıl yapıyorsunuz siz mesela . Yani nasıl hayat sizin için nolur bana da birsey deyin ki umut olsun bana. Ben de ona sarılayım ve eskisi gibi çalışayım son nefesime kadar iman ve inançla. Ne olur biri de bana desin ki hayır o insanlar orada günlerce bekleyip enkazda soğuktan ölmedi ve ben de diyeyim ki evet ne yapalim bazen olur böyle şeyler falan filan birseyler ya nolur .
Allah her birimize bir kuvvet ve sükunet sabırlar versin ama hayat bundan sonra benim gibi olanlar için hiç de kolay olmayacak ..
Öyle bir zamanlardan geçiyoruz ki dostlar .
Kim var kim yok.
Kim burada ,Kim nerede .
Kimde neyim ,kimde yokum.
Ne kadarım demiyorum bak Y
Çünkü bir ederimiz vardı çevremizdekiler için ama bu zaman öyleki değerimizi bildiğimiz bir zaman.
Ben Pınar olarak ki ben bu sekiz milyar insan içinde aslında bir karınca kadar küçüğüm ama Ben etrafımdaki insanlar için ne kadarım diye en son 2015 yılında Begüm hastanede yatarken idrak etmiştim en son. Yani Kim için ne kadar ne önemim olduğunu. Ya da şöyle söyleyeyim ben en son bu kadar büyük bir acıyı o zaman yaşamıştım . O zaman da tıpkı şimdiki gibi çaresiz ve bitmiş hissediyordum. Sanki dünya üstüme yıkılmış da bir ben yaşam mücadelesi veriyor gibiydim. İşte şimdi de öyle hissedeyorum. Sanki kırılmalar yaşıyorum fay gibi. Depremler oluyor kalbimde . Herkes yerine yerleşiyor gibi. Bir cümle önem arz ediyor sadece şu an benim için " Pınar lütfen söyle senin için ne yapabilirim " . Diğer söylenen hiçbir sözü duymuyor kulaklarım.
En çok ne istiyor biliyor musunuz ruhum candan bir kucaklama.
Candan bir " BEN BURADAYIM YANINDAYIM " .
Ve benim kendimle hesaplaşmam bu felakette bu oldu. Neden bunu bana diyecek kimsem yok. Neden ben herkese bunu söylerken bana diyecek kimse yok bunu. Neden bu kadar da yokum kimse için. Neden kimsenin birincisi değilim. Neden benimle ağlayan yok. Neden bana sarılıp bu günler geçecek diyen biri yok. Ben bunu hak etmeyecek ne yapmış olabilirim bu hayata . Ben bu kadar cömert davrandıkça insanoğluna Neden bu kadar cimri hayat bana .
Bence şu an bir deprem olsa izmirde hiç kimsenin başında beklemeyeceği bir enkaz olacak benimkisi.
Ölmeye çeyrek kala belki bir şans bir an olur diye düşünürken öncelik oluruz Begümle birilerinin diye aslında ne kadar da boşa harcadığımızı yıllarımızı göstermeye çalışıyordur bu hayat bana.
Ne yapayim peki. Daha kaç sigorta ,kaç önlem almalıyım ya da daha kimlere emek etmeliyim ki bizi azıcık sevsin diye kendi ailemde bile son siradayken.
Ben de bir gün ölürsem bu satırlarımı yollayın ana haber bültenlerine.
Çok sevdi ,çok uğraştı bir ailesi olsun diye . Ama o ve kızı kimsesiz öldü diye. Çünkü onlar hiç kimsenin ilk sırasında yer alamadı diye.
Aaaah aah
Ah benim çocukluğum, benim gençliğim, benim geçmişim... "Neredeyim, benim burda ne işim var "diye bocalarken koşup da gittiğim özüm, toprağım, mayam, atam ,kendim ... Kendim olduğumu en çok hissettiğim benim caaaaanım memleketim yok artık.
Kaç kere yazdığım Kırıkhan yok artık biliyor musunuz.
O bizi biz yapan kültür. Bizi böyle bir insan yapan, bize insan ayırmamayı;bize din ,dil ,etnik köken ayırmamayı içimize işleten o Hatay vardı ya artik YOK. HATAY ARTIK YOK A DOSTLAR.
Benim Güzel, anlayışlı, gülen, her kötüde bir iyilik bulan ,her canlıya değer veren , ince esprilerin , insancılığın memleketi Hatayımız vardı ya hani yok artık.
Yürüdüğümüz yollar , okuduğumuz okullar, kitap aldığımız kırtasiyeler , saçmaladığımız sokaklar yok artık.
Bizim insanımız öldü.
Bizim evlerimiz yıkıldı.
Bizim o bizi biz yapıp da tüm Türkiyeye gönderen Bizim komşumuz, akrabamız, bakkalımız ,öğretmenimiz, servis şoförümüz, ablamız, abimiz vardı ya hani onların hiçbiri yok. Yüz yıllardır bir arada yaşayan sizlerin ayırdığı o insanoğulları var ya hani ben şu an onlar için akıtıyorum göz yaşlarımı.
Yeni evler yapılır elbette yeni binalar da yapılır ama bir HATAY artık olmaz. Çünkü artık oradaki hiç kimse bizim Hatayımızın biri değil.
Sanki nasıl biliyor musunuz bir hazinenin kaybedilişi gibi bir şey şu an yok olup giden.Giden canlar zaten ciğerimiz dağlıyor ama Şu an Hatay insanı şehrine geçmişine ağlıyor.
Çünkü bir kültür bitti. Bir devir sona erdi. Yüz yıllık tarih , bin yıllık biz bitti.
Acılar içindeyim. Biz gurbettekilerin bir gün hepimiz döneceğiz dediği, her tatilde koşarak gittiğimiz özümüz yok artık vallahi .
Neyle sınanıyoruz. Nasıl bir simülasyon bu , bu bir kabus mu, yoksa bir film stüdyosu mu ne bu yarabbim. Bir şehrin haritadan silinmesinin idrakına ne zaman varırım bilemiyorum.
Tek bildiğim ben üzülmekten çok yoruldum artık. Benim o naif ,gözü tok , kimseye tamah etmeyen her kimin yardıma ihtiyacı varsa ; bu asla mübalağa degil yemin ederim bizim herkes öyledir dediğimiz insanımız yook. Anamız babamız öldü.
Ve hiçbir şey bu kadar içimi yakmamıştı.
Biz zaten kaybolmuştuk başkasının memleketinde tutunmaya calışmakla ama şimdi geriye dönecek bir memleketimizin yok olması meğer çok yıkıcıymış. Çünkü artık sinirlenince ya ben HATAY a tayin isteyeceğim diyeceğim bir Hatay yok, Kırıkhan yok. Kırıkhan bitti kül oldu. Hepimizin atası geçmişi gitti. Bence bir jenerasyon için bu kadar acı çok fazla . Tutunacak bir dalımız kalmadı ya bizim. Benim bu koca Türkiyede gidecek tek yerim bile kalmadı.
Bizim gidecek evimiz yerimiz kalmadı.
NERESİ SILA BIZE
NERESİ GURBET
BILEMEZ OLDUK.
SILAMIZ YOK ARTIK.
SILINDI ,YERLE BİR OLDU.
Zihin unutsa da anıları duyular unutmuyor . Ve her defasında o anılara gitmek için zorluyor kendini aslında bilinçsizce.
Bir beyaz sabun kokusu , çıtırdayışını duymak bir sobanın yahut çalan bir şarkıyı dinlemek sizi alır götürür taaaa oralara buralara .
Bugün mutfakta, yerde otururken kahve içtik Dilara ile. Aklıma neler geldi neler . Yazayım desem dedim bir yandan ama sonra ne düşündüm biliyor musunuz yazsam ne olacak ki kim için ne kadar ne önemi var ki senin anılarınin . Bu nedenle bugün o anı yazmıyorum... Ben bugün sadece şunu demek istiyorum küçükken belli bir yaştan sonra mesela 40 yaşından sonra tüm çocukluk, gençlik unutulmuş olur sanırdım onun olmadığını öğrendim. Herseyi apaçık hatırlıyorum. Hem de daha anlamlı şimdi hersey . Meğer ne de güzelmiş her şey bir zamanlar. Ne oturduğun yerin ne de yediğiniz yemeğin önemi yokmuş meğer. Bugün bir film izledim her zaman ki gibi. Ama bana hissettirdiği duygu gerçek aşk için zaman mekan boş ve anlamsız. Biri sizinse sizindir. Dünyanın öbür ucuna da gitse geri gelecektir. Sizin değilse ise dibinizde dahi olsa yoktur.
Filmden çıkaracak çok veri var. Bir kez daha izlemeliyim.
Bir Son Söz söyleyelimmi bu gece;
Sen sadece sensin bırak yanında olmak isteyen olsun yanında.