15 Mayıs 2023 Pazartesi

MESLEKTE 20. YILIM. AĞRI

 1982 yılında Hatay Antakyada doğdum. Kirikhanda büyüdüm.  Zaten defalarca yazmıştım orayı . Çocukluk ve gençlik yılları hakkında da yazılarım olmuştu. 2000 yılında üniversitede okumak için Manisanin Demirci ilçesine gittim. Büyük hayallerle gittiğim üniversite okuduğum liseden bile küçük bir kırsalda bir kaç derslikti.  Dağın başında kurulmuş bir yerleske . Soğuk mu soğuk.  Kar kış kıyamet.  En yakın şehre uzaklık 2bucuk saatinizi alıyor otobüsle.  Memleketime aileme gitmem ise on sekiz saat alıyordu. Birinci sınıfta dokuz kez gittim geldim o yolu. Kahrımdan öldüm neden buraya geldim diye. Mutsuz bedbaht gün sayarak geçti dört yılım. Dört yıl oldu dört yüz yıl. Ama bitti zamanında.  Bir hevesle gittim Hataya mezun olarak. O yıllarda daha yeni çıkmıştı malum sınav tabiki benim yine atama için ona ihtiyacım olduğundan haberim yoktu. İlk yıl atanamadım haliyle sınava bile girmedim hatta . Mezuniyetimin ilk yılı Hatayda ailemin yanında öğretmenlik yaptım.  Sonra dedim ki kendime gitmeliyim neresi olursa olsun gitmem gerek. Çünkü bir kere giden için dönüş yoktu artık. Yabancıydın, misafir olarak bakıyordu herkes sana. Bir eğitim öğretim yılı Kırıkhanda bitti ve Ağrı'nın Tutak İlçesi Yukarı Köşk Köyüne atandım.  Nasıl gittim sevinerek bir bilseniz . Yirmi iki yaşımda dünyanın öbür ucunda yedi hanesi olan iki dersligi olan kuş uçmaz kervan geçmez bir köye gittim. 


Bir sure hic ama hic tanimadigim bor hemsire kadinin evinde kaldım. Sonra baska bir eve geçtim yine hic tanimadigim sacma sapan iki kizla kalmaya başladım. Tuhaf günlerdi.her neyse.Gider gitmez okulu jandarmayla konuşup boyattim , tamir ettirdim. İki derslik ve saçma bir odadan üç sınıf yaptim . Tuvalet yoktu ,cam pencere yoktu hepsini yaptırdım.  Yine kar kış kıyamet, kurtlarla birlikte yol alıyorduk sabahları.  Müdür yetkiliydim ben iki yeni mezun kız daha geldi yanıma üçümüz gidip geliyorduk.  Orada gördüklerim inanılır gibi değildi. Ikibinli yillardaydik ama orası yetmislerdeydi. Su yoktu köyde evlerde . Köyde bir çeşme vardı herkes oradan su doldurup evine taşıyordu. Bir velimle tanıştım benden üç yaş küçük biri ama görünce inanamadım yüzü elli yaşındaydı adeta soğuk ve kuru hava cildini kırış kırış yapmış çaresizlik ise gözlerinin parlaklığını yok etmişti. Bir gün öğleye doğru onlarca araba geldi okulun karşısındaki eve. Jandarmalar ,resmi araçlar, lüks otomobiller . Gelip çocukları eve yollayın dediler. Siz de gidin . Ben önce sanirim bir kız isteme ,nişan merasimi sandım fakat öyle bir sessizlik . Öyle bir surat asıklığı... Erlerden birine sorduk ne oluyor diye. O evin sahibinin tarlasına akrabalarının olan yan tarladaki inek giriyor. Tarlanın sahibi de ineği vuruyor . Komşu tarlanın sahibi olan akraba da bunun karşılığında ineği vuran akrabasını vuruyor tüfekle . Bunca insan da kan davası olmasın diye ara bulucu olarak geliyor konuyu kapatmaya. Yani o vurulmaya karşılık biri daha vurulmasın  diye . Ben inanamadım bu gerçek olamazdı.  Ama 2005 yılında bu Türkiyede yaşanan benim birebir şahit olduğum bir olaydı.  Barıştırdi onlari asker o an. Sonra ne oldu bilemiyorum.  Çünkü çok korktum. Bu orada yaşadığım olaylardan sadece biriydi. Hayatımda Abdullah Öcalan in resminin evlerde asılı olduğunu da ilk kez orada gördüm.  Bir de mağara gibi karın içinde olan bir ev daha doğrusu ev değil tek karanlık bir oda ortada yerde bir saç kuyu gibi bir soba ve etrafında olan bir hayatı da ilk kez orada gördüm.  Ve o çocuklar her sabah okula geliyordu ... Ben Tutak'ta altı ay kaldım.  Hayatımın en korkunc altı ayı diyemem ama Geriye dönüp bakınca yirmi iki yaşında bir genç kız için fazla zordu diyebilirim . Operasyonlar , bembeyaz olan kapalı yollar ,binaların üstünden her an tepeme düşecek sandığım sarkıtlar.  Memursun diye oradaki tüm memurlar için bir gelin adayı olman, halk için ise yüzü açıkta gezen gavur olman. Ve daha neler neler.  

2005 Eylül 2006 Şubat Ağrı Tutak Yukari Köşk Köyü İlkokulu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder