31 Ağustos 2016 Çarşamba

NEEEE! KAVGA YOK, DÖVÜŞ YOK.



           
 
                  Bugün neyi fark ettim...Aylardır kavga etmiyorum.Kimseyle tartışmıyorum.Kendimi ispat etmeye , inandırmaya çalışmıyorum.Saatlerce aynı konuları konuşmuyorum.Ve çözümsüz konuşmalar yok hayatımda...Kavga yok, yüksek ses yok...Sessiz sakin hayat ne güzelmiş meğer. Ben bunu yeni farkettim...

                 Artık kimseyle laf yarışına girmiyorum. Biri bişey mi söyledi " Hım evet sen bilirsin, nasıl istersen" diyorum . Ya da karşımdaki ille de kendi düşüncesini mi bana kabul ettirmeye mi çalışıyor " Evet doğru söylüyorsun , haklısın " diyorum, ve bildigimi okuyorum.Onu ikna etmeye çalışmıyorum.Herkesin doğrusu kendine kim neye inanırsa inansın.Herkesin öncelikleri farklı  deyip geçiyorum.Karşımdaki bana laf mı sokmaya kalktı hiç üzerime almıyorum varsa sıkıntısı açıkça söyler diye düşünüyorum söylemiyorsa da onu tatmin etmemek için oralı olmuyorum. Kimsenin hayatıyla ilgilenmiyorum.Soru sormuyorum. Anlatırlarsa dinliyorum. Fikrimi sorarlarsa söylüyorum. Yoksa artık herkes için harcamıyorum enerjimi. Çünkü en yakınlarıma ancak yetebiliyorum.Hatta bazen onlara bile yetemiyor enerjim. Sitem etmiyorum artık kimseye...Birşey beklemiyorum.Biri bir iyilik yaparsa teşekkür ediyorum yapmazsa da aman niye yapmadı , işte neden düşünmedi gibi şeylerle kafamı meşgul etmiyorum.Banane demeyi öğrendim şükür.BANANE deyip geçiyorum.Kendime bakıyorum.Kendi hayatıma yoğunlaşıyorum.Sessizliğin tadını çıkarıyorum .Kavgasızlığın...Bağırış çağırışın olmamasının keyfi...Ve bu sessizliği bozacak huzurumu kaçıracak hiç kimseyi hayatımda istemiyorum.Velev ki karşıdaki negatif konuşmaya mı başladı , enerjimi aşağıya çekmeye mi başladı konuyu değiştiriyorum ya da direkt söylüyorum olumsuz birşey konuşmayalım diye.Hala devam mı ediyor bir daha mümkün mertebe bir araya gelmiyorum.Çünkü zaten herkesin hayatı bir şekilde bir mücadeleyle geçiyor bir de olumsuz konularla kimseyi bunaltmamak gerekir diye düşünuyorum.Bu demek değil ki arkadaşlarımla dertleşmiyorum ya da dertleşmeyeceğiz tabi ki hep güzel şeyler konuşulmuyor hayat bu.Sadece diyelim bir sorun var ve anlatılıyorsa çözüm üretmeli , ama karşınızdaki hem yakınıp hem hala yakındığı şeyi yapmaya devam ediyorsa onunla konuşup aynı şeyleri tekrarlamanın ,aynı şeyleri konuşmanın gereksizliği burada anlattığım.Yani yakındığımız bir şeyi yapmamalıyız eğer yapıyorsak da yakınmamalıyız...Bu sizin elinizde ....Hayatta ölümün, sağlığın dışında herşey sizin elinizde ...Neyse nerden nereye geldik.

             
             Esas konumuz kavga edemiyorum:)Ve bu gerçekten de süpermiş:) Huzur, sessizlik, olursa olur olmazsa canımız sağolsun diyebilmek süpermiş:)

            Kavgasız , dövüşssüz upuzuuuun yıllara inşallaaaah .

30 Ağustos 2016 Salı

ÜRKEK KUŞ


             "Güven" ürkek bir kuştur!

   Bu ürkek kuşu yakalamak çok zordur ... Yakalamak çok zaman ve emek alır ... Çok çabalamak gerekir onu yakalamak için ...Çünkü dedik ya bu kuş çok urkektir.Hemen korkar elinizden kayıverir... Siz eğer onu hakediyorsaniz eğer size inanırsa gelir yanınıza ...
 

     Size inanıp gelirse yanınıza şanslınız.Bu ürkek kuşu kaçırmamak için hep bu tavrinizin devam etmesi gerekir. Çünkü onu yakalamak zordur ya,  bir kere korkup kaçtı mı o ürkek kuş bir daha gelir mi? Gelmez... Gelemez.... Size bir daha inanamaz...Diyelim ki yine cabaladiniz , yine onu yakalamaya çalistiniz , size inanmasini sagladiniz ve tekrar yakaladınız bu ürkek  kuşu ve geldi....   Geldi belki gelmesine de içinde hep bir şüphe olur. Hep bir acaba ... Hep bir beyin kemirici... Acaba yine olur mu diye .... Siz ne yaparsanız yapın onun aklında hep bu korku olur... Ve kandırılmışlık duygusu ... Bu duygu da ne kuşu ne de onu yakalayani rahat bırakmaz. Yer bitirir.Peki ne yapmalıyız ....

       Bu ürkek kuşu yakaladık mı kaybetmemek için çalışmalıyız...Neysek o olmalıyız ....DÜRÜST olmalıyız ... Ne hissediyorsak onu yaşamalıyız... Seviyorsak seviyorum ,istemiyorsam istemiyorum , kiskaniyorsan kiskaniyorum, soguduysan buz oldum,  kızıyorSan kızıyorum, nefret ediyorsan nefret ediyorum diyebilmeliyiz. Ne hissettiğimizi bilmeliyiz.. Kendimizi tanıyıp ne istedigimizi bilmeliyiz.Gerçekten ne istiyorsun diye aynanın karşısına geçip sormaliyiz kendimize...Ancak böyle yakalariz bu ürkek kuşu. Dürüst olarak hem kendimize hem karsimizdakine ...Önce kendine dürüst olmalısın.Bu önemli.

      Bu yazdıklarım her ilişki için arkadaşlar , yani karı koca, anne çocuk , iki arkadaş  vs. Herşeyin başı herseyin en üst duygusu dürüstlük ve güven... İnanmak ... Çünkü inanırsan yolunda gidiyor.... Şüphe varsa tekne su almaya başlıyor... Ve batıyor... Bu böyle...

      Bu ürkek kuşu kaçırmamak benim her ilişkimde gayem. Çünkü o giderse bir daha gelmiyor gelse de eski kuş olmuyor.








29 Ağustos 2016 Pazartesi

HAYIR DiYEBILIYORUM!


   

               Son yıllarda çok üzerinde durulan bir konu bu...Çünkü bence çok önemli.Gerektiği yerde HAYIR diyebilmek çok çok önemli.....

               Bizim çocukluğumuz da bu pek de iyi bir davranış olarak görülmezdi.Hayır demek ayıptı.Mesela en sevdiğiniz bebeğinizle siz oynarken misafirin çocuğu onu isterse kayıtsız şartsız vermeniz gerekirdi.Yoksa siz misafire kötü davranan terbiyesiz çoçuk olurdunuz.Ya da uyumak istemezseniz bile uyu denilince uyurdunuz, siyah ayakkabı alınacaksa hayır ben kırmızı istiyorum diye birşey yok çünkü size hep ; ayakkabı alındığına şükretmeniz öğretildi rengin ne önemi vardı.Kendi tercihiniz sorulmadığı gibi ''Hayır ben bunu istemiyorum '' dediğinizde terbiyesizlik etmiş olurdunuz.Ve ya arkadaşlarınızla tartıştığınız da siz haklı dahi olsanız bunu söyleyemezdiniz çünkü önemli olan sorunun çözülmüş olmasıdır şimdi yeniden oynayabiliryorsak kimin haklı olduğunun önemi yoktu.Aileniz size sormazdı nereye gitmek istersin diye annen baban nereye gidiyorsa koşulsuz gitmek zorundaydın.Oradaki büyüklerin hatırını sormak, seni mıncıkladıklarında , yanaklarını sıktıklarında sessizce o anın bitmesini beklemek zorundasınızdır.Çünkü hayır istemiyorum git dersen maazallah ne terbiyesiz çocuk yetiştirmişler derlerdi.Komşuya ekmek almaya, annenle pazara gitmeye, baban her çağırdığında hazır olda durmaya mecburduk sanki çünkü hayır demek kelimesi yoktu hiç içimizde ...Yani ben öyleydim.Böyle büyüdük işte istemesen de karşı taraf istiyor diye katlanarak büyüdük.Bu karşı taraf annen, baban, kardeşin, komşun, teyzen, öğretmenin, arkadaşın, halan, kuzenin,babaannen,bilmem kimin babaannesi, falanca amca, yengen yani senin dışında herkes...Onlar senden ne istiyorsa onu yapmalısın, doğru olan da bu diye öğretildi.Bu yüzden biz hep başkalarının isteklerine odaklı büyüdük.Ve bu içimize işledi sanki.Bazen zarar göreceğimizi bildiğimiz durumlarda bile hayır diyemediğimiz için büyük bedeller ödedik.Kesin olmayacak durumlarda bile hayır diyemediğiniz için kendizi zor duruma soktuğunuz olmuştur.Bunu yaşayan çok insan olduğunu düşünüyorum.

             Ve demek ki; bu,  toplumda bir eksiklik  oluşturmuş olamalı ki son yıllarda ana sınıfından itibaren işlenmeye başladı bu konu.Sınıf öğretmeni arkadaşlarım daha iyi bilirler.Birinci sınıftan itibaren Hayat Bilgisi derslerinde ''HAYIR DİYEBİLİYORUM'' diye bir konu var.Hayır demeyi öğretebilmek kazanım.Aynı zamanda Rehberlik derslerinde de bunu destekleyici etkinlikler eklendi.Böylece biz çocuklarımıza küçük yaştan itibaren bunu öğretmeye başladık.Çünkü istemediğiniz herşeye bu ne olursa olsun Hayır diyebilmek öğrenilmesi gereken bir davranış ,tutum.

            Ben şimdi kendimi bu konuda eğitmeye çalışıyorum.İstemediğim küçücük şeylerden başlıyorum hayır demeye...Tabi ki hemen olmuyor ama olacak.

           ''HAYIR! Ben bunu istemiyorum.Bana bunu yapamazsın istemiyorum.Ya da gelmek istemiyorum.Konuşmak istemiyorum.Dinlemek istemiyorum.Görmek istemiyorum.........vs.


           Çünkü insanlar Kesin ve Net cevap alamayınca yani kesin bir HAYIR duymayınca sizi yanlış anlayabiliyorlar.Ben artık ''Hayır''cı oldum arkadaşlar ona göre yani:)



         Son söz;  Hayır diyemediğiniz bazı durumlar sizi istemediğiniz olaylara evet dedirtebilir...Gerektiğinde Hayır diyebilmeye:)

27 Ağustos 2016 Cumartesi

MUTLULUGUN RESMI



      Ressama sormuşlar " Mutluluğun resmini çizebilir misin ? " diye.


      Şimdi size soralım mutluluğun resmini kim cizebilir...Ya da biraz daha genişletelim yelpazemizi şöyle soralım biz...Mutluluğun resminin yanı sıra bir soru daha soralım...

      " Bir silginiz olsaydı neleri silerdiniz hayatınızda , peki sildiğiniz yerlere neler yazardınız yeniden ?"


        Ben bugün bir ara bunu düşündüm.Bana sorsalar neleri silerdim? Neleri yeniden yazardım , neleri cizerdim mutluluk diye...

        Silecek bir sürü şey geldi aklıma maalesef...Demek ki kendimce hatalarim olmuş ... Ama yerine yazacaklarim için vaktim olduğunu farkettim... Bu yüzden rahatladım. Herkese bu ikinci şans verilmiyor çünkü ... Daha doğrusu ikinci şansı kendimiz yaratıyoruz . Bunun için sevindim bugün . Oh be dedim hala vaktim var... Yeniden yazabilirim...:)


         Sonra hadi bir düşuneyim mutluluğun resmini dedim... Ve gözümde canlanan...Deniz kenarında iskelede , balıklara ekmek atarken gülen bir aile... Balıkların O ekmekleri yerken ki görüntüsü ve kızımın gülüşü... Ve esen hafif rüzgar ... Sakin ve dingin bir sessizlik ...Tek duyulan sadece gülücükler ... Evet bence mutluluğun resmi bu... Benim için mutluluk buydu... Bir ressam olsaydım bu görüntüyü çizerdim mutluluk diye...Ve bu anı hafızama kaydedip kendimi her kötü hissettiğimde hatırlamak için o resmi cerceveletip olumsuzlestirmek isterdim...


         Şimdi silgimiz yok ama oturup baştan yazılacak bir geleceğimiz var elimizde .... Ve mutluluk ise  bu küçük anlarda saklı görebilene...Yani kimse size verecek diye beklemeyin yok öyle birşey çünkü... Bu sizin elinizde eğer isterseniz oluyorsunuz... Eğer istemiyorsanız da bütün dünyayı önünüze serseler yine de mutlu olamiyorsunuz...

          Yani mutlu olmayı ne eşinize ne işinize ne çocuğunuza ne ailenize mal edip onlara baglamayın bu sade ve sadece size bağlı ... İçindeki sana bağlı istersen olursun...

       
     

     

           

26 Ağustos 2016 Cuma

ÇOK GÜÇLÜ KADINSIN



   "Sen güçlü kızsın buna mı ağlıyorsun"

   " Ama Allahtan güçlüsün, yapma böyle atlatırsın."

   "Sen güçlü kadınsın neyse ki bunu da halledersin."

   " Çok güçlüsün bak başkası olsa yıkılırdi."

   " Ay vallahi iyi dayanmışsın , yine güçlüsün sen."


 
    Diye diye güçlendirdiniz:)

    Allah aşkına başınıza ne geliyorsa onu çekiyorsunuz. Yani " Yok ben bunu yapamıyorum , istemem " diyemiyorsunuz hayata. Deseniz de hayat pek oralı olmuyor... Böyle olunca da baş etmeyi öğreniyorsunuz. Yani suya düştünüz diyelim ve çıkmaya çalışmayıp boğulup ölmeyi beklemezsiniz değil mi? Kurtulmaya çalışırsiniz...En azından denersiniz. Ya da bir labirenttesiniz ve çıkış yolu icin her yola girersiniz...Orada oturup sızlanmanin sizi çıkışa götürmeyecegini öğrenirsiniz ... Ve denemeye başlarsınız...

     Yani kimsecikler doğuştan güçlü dogmuyor...Başınıza gelenlerle baş edebilmek için bilenmeniz ve sağlam olmanız zorunluluk oluyor. Bunun toplum tarafından tesellisi ise size söyleyecek " Ah yazık sana " demenin kibarcasi ya da iyi ki onun yerinde değilim duygusunun sizi üzmeden soylenişi de " Sen güçlü kadınsın ",oluyor.Aslında iyi niyetli bir cümle bu ... Bu ne diyeyim ki sana söyleyecek bir teselli cümlesi bulamıyorum bu yüzden
" Sen güçlüsün " diyorum demek...


      Yani demem o ki insanı güçlü yapan yaşadıkları , dayanabildikleri
Kimse isteyerek güçlü olmaz...Herkes ister prenses edasıyla nazlansin..
Ay onu yapamam , bunu edemem, şuna dokunamam, onu kaldiramam falan filan....Buradaki atasözumuz " Başa gelen çekilir..."


       Son Söz; Güçlüsün sen güçlü kal:)) Bu da bizim tesellimiz evet çok güçlüyüz sormayın:)




25 Ağustos 2016 Perşembe

AKIŞTAYIM



         AKIŞ.... Benim sevdiğim bir arkadaşımdan Yadigar bu laf bana AKIŞ.


        Ve güzel oluyormuş böyle... Yani kendimi akışa bıraktım demek. Ne kadar da rahatlatıcı...

      "  -Ne yapmayı düşünüyorsun?"

       "- Akıştayim"

      "- Kendimi akışa bıraktım"

      Ay ne güzel ... Ne kolaymış böyle...


      " - Eeee sonra ne yapacaksın?"

     "- Bilmiyorum ki Akıştayim"


      Yani şu an Akıştayım ben. Ne ne Olacak diye soranlara cevap olarak da iyi oluyor bilmiyorum Akıştayım demek....Yani herşeyi oluruna bırakmak... Çünkü neden biliyor musunuz siz neyi ne kadar dert ederseniz edin zaten olacak oluyor. Akıştayım demek ise sizi cok rahatlatıyor.


      Ben şimdi bir ege kıyısında , anın tadını çıkarmakta ve Akıştayım.... Akıntınin beni götürdüğü yerde ve mutluyum...Geçmişle hesaplastim  gelecekle ise kavgam bitti. Sadece buradayım... Ve Bu andayim...

      Siz de bir bırakın kendinizi akışa çok iyi geliyor.:)


BİR BILEBILSEN

 
      Merhaba merhaba merhaba...Herkese ...Seven sevmeyen herkese...Selam..

       Son bir iki aydır dilime dolanan ve belki de iki yüz kez falan dinlediğim bir şarkı var...Adı " Bir Bilebilsen" Elif Kaya diye değişik saçlı bir kız söylüyor. Aslında Serkan Kayanin şarkısı ama ben Elif Kayayı tercih ediyorum... Bilmeye taktım bu aralar...Herşeyi bildiğini sanmaya...Neyse önce şarkıdan bahsedelim biraz sonra da bilmekten...Şarkıda kız isyan ediyor. Çığlık atıyor. Seni nasıl sevdiğimi bir bilebilsen...Ömrümü yoluna adadığımı bir anlayabilsen diyor...Çünkü anlatiyormus anlatiyormuş anlaşılamiyormus...Neyse yani şarkı biraz isyan olan birşey...


       Şimdi asıl yazmak istediğim bilebilmek...Bilmek nedir. Bildiğiniz ne...Belki bildigimizi sandığımız aslında hiç de öyle değildir. Belki de o sadece sizin olmasını istediğinizdir... Belki de kendinizi haklı çıkarmak için ben zaten biliyorum diyorsunuz ... Ya da kendinizi hep herseyi bilirim diye güdülüyorsunuz..."Ben bilirim, benim dogrum doğru, kesin bunu demek istedi, ben anlarım, ben uzmanim, bak eminim...." Peki ya bildiginiz gibi değilse , peki başka açılardan bakınca görüntü değişirse, ya yanlış düşünüyorsanız daha doğrusu farklı düşünüyorsanız  yani ya bu kez bilemediyseniz...  Olamaz mı.... Ezber davranışlar , tavırlar yeterli değildir yorum yapmak için...Çünkü her insan kendine özel ve biriciktir...Onu genellememek gerekir diye düşünüyorum ben... Kalıplara koymamak gerek...  Ya da söylenen tek bir kelimeden destansı çıkarımlar yapmak yerine belki de cümlenin sonunu beklemek gerekir. Örneğin yanınızda sürekli geğiren biri olduğunda belki onun kaba değil de midesiyle bır rahatsızlığı olduğunu öğrenebilirsiniz , belki aldatmakla ilgili hassas olan birinin defalarca aldatilmış olduğunu ogrenirseniz güvenle ilgili olan sorununu  anlayabilirsiniz...Ya da şiddete maruz kalmış birini ; ona sevgiyle dokunmak istediğiniz  de dahi kendini çekip korumak istediğini görebilirsiniz oysa siz bunu beni istemiyor olarak algılayabilirsiniz. Yani bildiginiz sizin bakişınız yani sizin deneyimleriniz karsinizdakinin değil. Siz gülüp eğlenirken karşınızdaki durup düşünüyorsa belki de sizin için önemsiz olan ama onun için önemli olan çocuğunu, işini, kirasını, ayın sonunu nasıl getireceğini düşünüyordur...Belki yanindayken bile uzak olmasının nedeni bunlardır. Ve siz bildiğinizi sandığınız kadar herseyi bilmiyorsunuzdur.Belki de herseyi bilemeyebiliriz... Sadece dinlemek bile yeter aslında öğrenmek için...Yani emin olmadan biliyorum dememeli.Bilmediğimiz çok şey var ... Çünkü her insan ayrı bir dünya her ilişki ayrı bir renk hiçbiri bir diğerine benzemez....


        Son söz:

        Tek bildiğim hiçbirşey bilmedigimdir...

                                                   Sokrates

23 Ağustos 2016 Salı

VAV VE ELİF



           Bugün bu yüzüğü taktım sabah.Bir yerde oturup birşeyleri beklerken de bu yüzüğü aldığım gün ve alış nedenimi hatırladım.Sevdiğim bir insan vesile oldu ona buradan sevgiler.Gelelim anlamına ....

           Vav arap alfabesinin 6 . harfi , yatay duruşu insanın anne karnındaki duruşuna benzetiliyor...İmanın 6 şartını da temsil ettiğini duymuştum. Ama aslında o yatay duruş mutavazılığı yansıtıyor.
   
            Elif ise ilk harf , birinci , dik...Anne karnından çıkıp doğrulmak...

           " İnsan - vav- şeklinde doğar, doğrulunca kendini - elif - sanar.." bu söz alıntı... Bana bu yüzüğü aldıran söz ise " Vav gibi mütevazı ol, Elif gibi Dik başlı " ... Bu söz beni etkiledi. Kendimi öyle görüyorum ... Sanki bu tam da benım ... Vav gibiyim evet aslında eğik ve mulayim ama bir o kadar da dik başlı.İkisinin eş zamanlı gitmesi bazen aslında o kadar iyi olmayabilir. Çünkü o eğik halinizi gören size herşeyi yapabilecegini düşündurebiliyor. Halbuki o eğiklik mutavıziliktan oluyor. Sonra elif oldugunuzda bu rahatsız etmeye başlıyor insanları ... Çünkü nasıl olsa çekiyor demek kolay oluyor karşınızdaki için ... Ama işte vav ve elif gibi hem kendini birşey sanmayıp buyuklenmemek hem de kendi dogrularinla yol almaya çalışmak mesele... Tüm hayat bu aslında tüm ilişkilerin temeli ... Sadece biraz derin düşünürsek ne demek istediğim belki anlaşılır ....Başka bir bakış açısı ise ilişkiler elif ve vav gibi olmalıdır. Bir taraf diklendiginde diğeri vav gibi durmalıdır. İkisi birbirini tamamlamalidir. Yani iki harftir aslında ayrı ayrı ama bütünleşince anlam değişir. Gibi gibi..




          Yani vav gibi olun boburlenmeyin ama elif gibi olun kendinizi kimseye ezdirmeyin...

           İşte bu da bir yüzük hikayesiydi.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

NE KADAR DA ÖNEMLİYİM


          Merhabalar sevgili dostlar, arkadaşlar ya da oradaki herkes...
     
        Ben  bugün kendimi çok önemli hissediyorum. Ben çok önemli ve degerliymişim meğer...Paylaştığım bir  fotoğraf , ya da söylediğim bir söz insanlara daha önce hiç yapmadıkları şeyleri yaptırıyor, böyle bir cabalama , çırpınışlar içine sokuyor ve bunu izleyip farketmek de bana çok komik geliyor.Şimdi bu cümleden ne anladik diye sorabilirsiniz...Açıklamalar bölümü başlıyor.

         Şimdi mesela sizi hiç takmayan birileri varmış ... Her an heryerde aleyhinize işler ceviriyormus...Ve siz de bunları biliyormuşsunuz...Ama o bildiğinizi bilmiyormus... Neyse burasi önemli değil. Konumuz asıl şu...O sizi hiiiç takmayan insan didik didik sizi soruyor , takip ediyor, kendini parçalıyor sizden bir haber almak
için...Hep bir yöntem geliştiriyor... Aslında yokluğunuz onu mahvetmiş ordan oraya savruluyor .... Ve kendine bile itiraf edemiyor... Ben ne yaptım yapmaz olaydım diyemiyor...Acinacak halde yazık zavallı...Siz de onun o haline gülüyorsunuz... Ve kendinizi çok çok önemli hissediyorsunuz vay be ben neymişim diyorsunuz...Yokluğum bu kadar mı kötü , bu kadar mı acı hiç yapmadiklarini yaptırıyor sana diyorsunuz...Ya da söylediğim bir söz ya da eklenen bir fotoğraf  :)

        Ben teşekkür ederim yoklugumla bu kadar komik  duruma düşerek bana kendimi bu kadar değerli hissettiren herkese...

         

21 Ağustos 2016 Pazar

Ne yazılır ki bugün

Ne yazılır ki bugün ... Bu kadar ölen varken , bu kadar can gitmişken...Bu kadar acı varken... Son bir yılda verilen şehit sayısı , yetim kalan , öksüz kalan çocuk sayısı bu kadar çokken ne yazılır ki ... Bir de olsa acı aynı acı... Şimdi kimlerin evlerinde ateş yanıyor... Kimler babasız , anasız, evlatsiz kaldı kimbilir...

      Hiçbir vasfı olmayan, hiçbir amacı yaşamaya gayesi olmayan bu hayatta hiçbirşey olan nokta kadar dahi değeri olmayan birilerini maşa olarak kullanıp yıllarını okuyarak bir yerlere gelerek kendini ailesine eşine çocuğuna adayan insanların yok olmasına sebep olan hainlerin allah cezasını versin... Yüce rabbim onlara da bu acıyı yaşatsın ... Son bir haftada dahi yanan yureklerin haddi hesabı yok... İzleyemez olduk. Yüreğimiz dayanmaz oldu...
 
       Allah ailelerine sabırlar versin...Ve artık bunun bir sonu olsun. Yeter artık yeter. Cocuktuk başladı bizim çocuklarımız oldu hala bitmedi.Bir gün bile huzurlu geçmez oldu... İçimiz yanıyor , kanıyor ...Allahım hiçbir çocuğu babasız anasız bırakmasın... Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın... Ve bu kan bitsin artık ....Paylaşılamayan ne bu hırs ne... Bu dünya kimseye kalmıyor kalmadı yüzyıllarca savaştılar hepsi ölüp gitti kimseye kalmadı... Hiçbirşey insan hayatından önemli değil... Biraz inancı olan insan zaten yapmaz bunları yapamaz...

       Artık çocuklarımızın güldüğü , kansız , sehitsiz bir güne uyanmak dileği ve duasıyla ..... Amin.

20 Ağustos 2016 Cumartesi

YA GITMIŞSE...



    Neden hep kaybettikten sonra değer biliniyor?
    Neden yanımızda olanın kıymetini bilmiyoruz?
    Neden hep orada olacakmış gibi hoyrat kullanıyoruz herşeyi ?
     Neden bir gün ya giderse diye düşünmüyoruz ?
      Neden kaybetmemek için çaba göstermek yerine gidene ağlıyoruz ?
   
      Ne güzel değil mi? Nasıl olsa benim diyerek yerden yere vurmak.... Nasıl olsa yanımda , nasıl olsa beni seviyor, nasıl olsa bensiz yapamaz, nasıl olsa hep var, kızsam da kırsam da var.... Gitmiyor....Gidemiyor.....
Peki ya giderse .... Ya sensiz de yaparsa .... Ya daha da mutlu olursa... Ya senin yerini başkası alırsa .... Ya senden daha çok başkasını severse.... Bunu anlaman için ille de gitmesi mi gerek? Herşey olup bitmeden farketsek , azaldığını, tükendiğini , bitişe doğru gidildiğini görsek...Kaybetmeden anlasak...Olmaz mı....İlle de basbas bağırmak mı gerekiyor ... Ben gidiyorum yapma , etme diye....Herşeyin söylenmesi mi gerekiyor...Değişimleri farkedip neden böyle oldu diye sorgulamalı önce insan...Evet etki ve tepki ... Doğru sözler .... Demekki yapılan davranışlar , söylenen sözler bir etki yaratıyor ve insan olan da buna bir tepki gösteriyor...Sonra bunun adı da değişim oluyor. Madem bu değişiklik farkediliyorsa ne mutlu o zaman önlem almalı...Çünkü bu değişimin bir tık üstü dönüşüm oluyor...Yani bitişe doğru bir dönüşüm ... İşte oraya gelmeden durdurabilsek... Ah bunu bir yapabilsek... Gururumuz , hırslarımız birazcık geride kalsa ... Ya da kurallar , kaideler... Ezber davranışlar olmasa " Kadın dediğin şunu yapar, adam dediğin şöyle olur vs" . belki de kaybetmeden değer bilinir.Ama yok hep diyorum ya teoride herşey çok kolay oluyor da... Yaşamaya gelince pek de öyle olmuyor...İlle de giden gidecek biten bitecek....Ve sen ancak o zaman anlayacaksın .... Gerçekten gidince ve gerçekten bitince....

       Bence azıcık da gideceğini hissediyorsanız , azıcık da olsa birseylerin değiştiğini ,karşınızdakinin eskisi gibi olmadığını görüyor hissediyorsanız dönüp lütfen kendinize bir bakın .... Belki de ETKI TEPKI olmuştur.... Belki de gitmeden bitmeden durdurabilirsiniz...Yakalayabilirsiniz belki de .... Kaybettikten sonra çünkü hiç bir anlamı olmuyor yapılanların ...

       Değerini bilmek için kaybetmeyi beklemeyin....

19 Ağustos 2016 Cuma

GİDENLER, BİTENLER, GELECEK OLANLAR...



          Bugün Cuma çoğumuz için hayatımızda güzel birşey olmasa dahi sevinilecek bir gün.Çünkü haftasonu tatili başlıyor.Hem de bir akşam ve iki koca gün...Yani bugün bir şeyler kötü geçmiş olsa bile...Aklımıza gelince ''Oh be bugün Cuma '' derken bile anlık da olsa bir rahatlama yaşadığınız bir gün...

         Bende ise öyle olmadı bugün...Buruk oldu...Cumaya sevinemedim...Uzun süredir yanımda olan annem bugün gitti...Alıştığımız ses, nefes, can, güven gitti...Sadece evde olduğunu bildiğimiz yürek gitti...Begümü gözü kapalı güvendiğim tek kişi gitti...Beni , Begümü üzmemek, kırmamak için eli ayağına dolanan, ağzımızdan çıkan her şeyi yapmak için kendini hırpalayan, gece gündüz dua eden annem gitti...O kalbine herkesi sığdıran, kimseye kin tutamayan , her şeyi affedebilen, küsmeyen, nefret edemeyen, küçüklerle küçük, büyüklerle büyük  olan annem gitti...Benim dert ortağım, sırdaşım, arkadaşım  canım anam gitti...Taşı aş yapan, yoku var yapan anam gitti...Allah canını sağ etsin başımızdan eksik etmesin...Ama gitti işte gitti....


        Şimdi İzmir boş....Bomboş.........Bu koca şehir, bu kalabalıklar boş.....Begümle yalnız kaldık...Yapayalnız kaldık.....Belki hep böyleydi...Ama bu kez farklı oldu annem...Bu kez başka oldu...Bu kez ağlamalı oldu....Bu kez yalnız olduk...Bu kez kimsesiz olduk...Bu kez sensiz olduk....Sen ne büyükmüşsün ne çok doldurmuşsun bizi benim canım annem....



       Bu cuma biten günlerin en sonu, gidenlerin başlangıcı, gelecek olan her şeyin de mechulluğu oldu.....Bu Cuma , sevinemediğim ''Oh be tatil diyemediğim '' bir cuma oldu...

   
       İşte bugün sadece bu kadar!

       Kimsesiz ve yalnız, annesiz...............

 
        

18 Ağustos 2016 Perşembe

Ah Duygu Ah...




          Boğazda düğümlenen hıçkırık...
          Gözde akamayan gözyaşı ....
          Dilinden dökülemeyen sözcükler....
          Konuşsan duyan yok...Sussan kendinle kavgan....Midende bir acı....Nefesin yetmediği, gücün tükendiği zamanlar...Hep aynı sorular , hep aynı cevaplar...Yalandan süren ilişkiler... Boşluk....İçinin boşalması...Artık sığmayacak kadar doluluğun patlaması...Aslında patlayamaması ,birikmesi...Böyle birşey olsa da bir kıvılcım ve çıksa içinizdeki kor...Ya da bir kaç saat yalnız kalabilme imkanınız olsa mesela...Hiçbirşey yapmadan, hiçbir yere yetişmeden, hiç kimseyle konuşmadan, kimseyi memnun etmeye çalışmadan, sade ve sadece kendinizle kalıp sessizliği dinleyebilseniz...Acaba o iç sesiniz size neler söyler...
          Ben benimkini çok merak ediyorum...İçimdeki Duygu acaba bana ne der? Bence ''Biraz benimle ilgilen diyebilir? Başkaları için feda ettiğin hep ben oluyorum , hesap sorduğun , kızdığın , kırdığın hep ben oluyorum...Artık bana bu kadar haksızlık yapma!''diyebilir.''Senin vazgeçemeyeceğin tek yol arkadaşın benim, ikimiz bir bütünüz beni bu kadar hırpalama , üzme'' diyebilir. ''Yaşadığın kötü olan her durumda kızdığın ben oluyorum da iyi yaptıklarında hiç beni ödüllendirmiyorsun, -Aferin Duygu sana nasıl da başardın bile demiyorsun-'' diyebilir.
       
         ''Ah Duygu sen içindeki kız için ne yapıyorsun kendine bir sor ''da diyebilir.Hep işin var, hep meşgulsün, hep kızın,annen,baban,okulun, arkadaşların, evin ,yerin sıra bana ne zaman gelecek A Duygu!!!!'' deyiverir....''Zamanın geçiyor azıcık da beni güldür Duygucuğum.'' Ah ben ne söylersem söyleyeyim sen yine bildiğini yapacaksın değil mi Duygu , hatta sessizlikte durmayacaksın beni duymamak için değil mi Pınar Duygu...Senin için hep bekleyen, ertelenen ben olacağım...Sen yine başkalarını mutlu etmenin peşinde debelenip duracaksın....Sen en iyisi koşturmaya devam et...Olur ya durursan Benim sesimi duyarsın da içindekini de dinlersin...Sen durma ! Sen böyle devam et...Belki bir gün yorulursun...O zaman yine döneceğin ben olacağım, beni biraz sev Duygu, bana zaman ayır ....
       

           Bence bunları diyebilir bana...Ben bu akşam sessizlikte...Yıldızların altında bunu denemek, kendi sesimi duymak istiyorum.Bence siz de bu gece bunu yapın.Bakalım benim Duygu bana neler söyleyecek...



17 Ağustos 2016 Çarşamba

ZİHİN OKUYUCU DEĞİLİM ASLINDA...

       

               Zihin okuyuculuğum yoktur aslında.Ama küçük ayrıntılarda gizli olan şeyleri çabuk fark ederim. Beni tanıyanlar bilir.Aslında çok incelemem her şeyi ama dikkatliyimdir.Özellikle insan davranışları, o davranışlardaki duruma göre olan değişiklikler dikkatimi çeker.Gözlerin bakışındaki anlık hareketler, ses tonu, mimikler aslında zihnimizi hemen ele verir. Bunun için müneccim olmaya gerek yoktur. Örneğin bir insanın başka birine yalan söylerken ki yüz ifadesini , bakışlarını görüp fark ettiğinizde , ses tonundaki nüans da eklenince aynı ifadelerle sizinle konuştuğunda doğruyu söylemediğini anlarsınız.Sonra ona güvenmemeye başlarsınız.Bakarsınız inanmaya çalışırsınız ama geçen zaman size yanılmadığınızı gösterir maalesef...

              Bu insanları tanıma özelliği  belki de çok şehir değiştirdiğimden, çok okulda çalışıp çok insanla karşılaştığımdan olabilir ya da sadece benden olabilir...Belki ilişkilerimde,  karşıdakinin içine girip onu gerçekten dinleyip, gözlerine bakıp hangi durumda ne yapar ne yapmaz diye öğrendiğimden olabilir.Belki de bu altıncı his denilen şey gerçekten vardır ve bende kuvvetlidir...Çünkü artık ben bile şaşırıyorum kendime ve aslında üzülüyorum bu duruma bazen...Keşke görmesem, keşke hissetmesem diyorum acaba o zaman daha mı mutlu olurdum...Çünkü yalan söyleyene kolay geliyor da dinleyene çok zor oluyor.Karşınızdaki atıp tutarken, yalan söylediğini bile bile ve ayıp olmasın diye yüzüne vurmamak için dişinizi sıka sıka dinlemek çok can sıkıcı...

              Sizin yanınızda başkaları hakkında konuşanlar mutlaka sizinle ilgili de başkasına konuşuyordur, size arkadaşının sırrını söyleyen sizin sırrınızı da başkasına anlatıyordur, size bir başkasının nasıl işini bitirmek için yaptığı stratejileri anlatan emin olun bir gün sizin de işinizi bitirecektir,ufak tefek küçük hesapların içinde olanlar sizi de küçük bir hesap için kaybedecektir, küçük şeylere tenezzül edenler hep büyük bedeller ödeyecektir, çok konuşanların çoğunluğu boş konuşur önce belki hoşunuza gider ama bir süre sonra herkesin köşe bucak ondan kaçtığını görürsünüz, bir de yerli yersiz her şeye gülenler vardır sahte gülücükler o insanların da dikkat çekmek için böyle yaptıklarını görürsünüz onlar da anlık ilişkilerin  insanlarıdır uzun süreli gerçek ilişkileri olamaz ,yani ''Aman gidelim de bizi azıcık güldürsün'' diyerek yanında insan olanlardır.Bir de dünyası yıkılanlar vardır.Yani onların hep bir derdi vardır, her şey onları bulmuştur, onların sorunları hep en büyüktür,hayat onlara hep zordur.Hep dertli, hep üzgün of pufla geçer hayatları...İşte bunları da insan görünce yolunu değiştiresi gelir.Bazıları da iyi görünümlü fesatlardır. Onlar hep senin iyiliğin için ile başlayan cümlelerle konuşurlar.Yani ''Aslında seni üzmek istemem arkadaşım ama senin iyiliğin için söylüyorum bak o falancaya dikkat et, ya da bence kızına öyle demen yanlış ilerde baş edemezsin yani senin için söylüyorum yanlış anlama , bir kez bizim komşunun da böyle olmuştu....Bak bunu böyle yapmazsan valla sonra şu olur bu olur falan filan....'' İşte bu tipler en dayanılmazlardır, hep akıl verirler , çünkü her şeyi onlar çok iyi bilir, her konuyla ilgili bir anıları, kendilerinin olmasa bile bir akrabasının mutlaka vardır...Hele bir de yaşadığınız hiçbirşeyden haberi olmayan ilişki uzmanları, psikologlar vardır....''Ama bir de böyle yapmayı deneseydin, hiç şunu denediniz mi?'' Bunlar çığlık atılası olanlar...Ne seni, ne yaşadığın hayatın uzaktan yakından bilmeyen ağzı olan konuşuyorlardandır bunlar işte...Onlara da eğer sabrınız olursa hı hı evet olabilir dersiniz ya da sabrınızı taşmışsa artık bilip bilmeden konuşma! diyerek gönderirsiniz onları....Bir de mesafeliler vardır böyle yüzeysel ilişkiler insanları ''Nasılsınız Pınar Hanım, teşekkür ederim iyiyim siz nasılsınız?''Güncel konular konuşurlar , kendileriyle ilgili hiç bir şey anlatmazlar , onlar sadece görüntüde oradadırlar sadece bulunması gereken yerlerde bulunup görevlerini yerine getirip giderler , kimse için bir şey yapmazlar, sadece yapılması gereken işleri yaparlar..Varlardır ama aslında yoklardır.
Bazıları da kendi özel hayatlarıyla ilgili tek kelime etmezler , ya da yuvarlak cümleler genellemeler anlatıp sizin bütün özel hayatınızı didikleyip öğrenmeye çalışırlar, merak ederler, sorarlar...Neredeydin, kiminle gittin, ne yaptın, o ne dedi , sen ne dedin? Meraklılar yani...Ama bu öyle sizi sevdiği için olan bir merak değildir...Bu bir şeyler öğreneyim de ben de gidip başkalarına anlatayım merakı....

              Aaaaaa en önemlileri unuttum akrabalar:)Ama onlar şimdi bu yazıya sıkıştırılacak kadar az değiller.Onlar için ayrı bir yazı yazmak gerekiyor. İlerleyen günlerde akrabalar yazısını yazacağım.


             Yani artık  insanların kiminin bakışından, kiminin gülüşünden, kiminin sesinden ne hissettiğini, ne düşündüğünü anlayabiliyorum ..Ve bu hiç de hoş olmuyor aslında ...İyi tarafı artık elekten geçirmeyi öğrendim.Kötü tarafı bazılarının içini bile bile ilişkini sürdürmek zorunda  olman....

           

              SON SÖZ:İnsanları aptal yerine koymayın...Belki  de karşınızdaki sizden daha zekidir.....Bilemezsiniz...

 
         

16 Ağustos 2016 Salı

KADINA, KADIN GİBİ DAVRANDIN MI?



        Kadına kadın gibi davranmak da ne demek?diye soran olmuştur kesin başlığı okuyunca...Şimdi birlikte düşünelim o zaman Kadına , kadın gibi davranmak nasıl oluyor...


         Kadınlar;
       
         Hassastır ama bir o kadar da dirençlidir,
       
         Ön sezileri çok kuvvetlidir, ama emin olmadan hareket etmez,
       
         Acelecidir ama gerekirse beklemeyi bilir,
     
         İnatçıdır ama inanmaya da hazırdır,
     
        Aynı anda birçok şey düşünüp onları zihninde sıralandırırken bir taraftan yemek yapıp diğer taraftan ertesi günü planlayabilir,
       
         Hem işine gidip hem evdeki bütün işleri yönetip, çocuğuyla da ilgilenip , arkadaşıyla da yarım saat bir kahve içecek kadar zaman yaratabilir,
     
        Gün içinde söyleyeceğiniz iki çift güzel sözle bütün gününü  mutlu geçirirken, o iki çift sözü size de mutluluk olarak geri verir,
     
         Kadını sevgiyi büyütür, sevgi aldıkça verir,
       
         Düşünülmek ister düşünüldüğünü bilmek ister,
       
         Sevilmek ister sevildiğini hissetmek,
       
         Bazen sadece nasılsın diye sormanızı ister,
       
         Bazen sadece tek bir nokta dahi olsa yazmanızı bekler,
       
         Kadın güzeldir, bunu duymak ister,
     
         Kadın sadece dinlensin ister,
       
         Kucaklanmak sarmalanmak ister,
       
         Saçları okşansın, gözlerine bakılsın ister,
       

         Allah aşkına şimdi soruyorum sizlere ; önce ,

         Erkek olanlara;Kim yapıyor bunları eşine, sevgilisine, Kim Karısına ,kadınına kadın gibi davranıyor?

         Kadın olanlara;Kimler benim gibi düşünüyor, kim bunları eşinden görüyor?


         Farazi cevaplara göre de benim çıkarımım şu oluyor.Kadına kadın gibi davranılmadıkça kadın kadınlığını unutuyor....Hem işte, hem evde çalışan ,koşturan, yorulan , mutsuz  ama demir gibi güçlü, ayakta duran ama hissiz , olsa da olur olmasa da olur  diyen, kendine bakmayan,kendini değersiz hisseden kadın...Tabi ki mutluluk saçamıyor etrafına....Erkek ise zaten bu kadın hep yorgun, hep suratsız, hep mutsuz çekemem diyerek başka ilişkilere yöneliyor ve yitip giden ilişkiler , evlilikler, insanlar...En çok da yitip giden kadınlar....En acı da o oluyor...Bir de bakmışsınız o gençliğinizden güzelliğinizden eser kalmamış.


        Neyse yani kadınlara kadın gibi davranın ya biraz...O kadar da zor değil...Sevin, güldürün, arada gözlerinin içine bakın,  komşunun bahçesinden çiçek çalın(Günahı bana olsun), Seni Seviyorum deyin, elini tutun sıkı tutun elini, sarılın, sadece sımsıkı sarılın.....Biraz kıymetini bilin yahu...Takdir edin beğenmezseniz bile bu yemek muhteşem olmuş deyiverin...Kadınların bunlara o kadar ihtiyacı var ki...Bunlardan o kadar yoksunuz ki...Emin olun o kadın size bir kez daha aşık olacaktır....

 
       İşte bu kadar küçük küçücük sözler , hareketler bizi ayakta tutan...


          ŞU KADINLARA AZICIK KADIN GİBİ DAVRANIN!!
         

         

''EYVALLAH''!



            Ne güzel bir sözdür ''eyvallah''....

            Bazen kabul ediştir eyvallah....Bazen vedadır...Bazen için için isyandır...Aslında istemesen de sanki eyvallah deyince olacakmış gibi...Bazen boş vermektir...Bazen canın sağ olsun demektir.Bazen olmasa da olur demektir...Bazen kızgınlıktır...Bazen kırgınlık...

           Öyle bir an gelir ki yaşadıklarına eyvallah demek soğutur içini...Sanki eyvallah deyince azalır derdin...Olsun buna da eyvallah dersin...Eyvallah diyerek kabul edersin..Ya da kabul edişin kolaylaşır...İyi tamam deyip gitmektir bazen eyvallah...Yaptığın yanlış biliyorum ama eyvallah bugünün yarını da var gibidir bazen eyvallah demek...Bu da benim kaderim diyebilmektir...Ya da Allah'tan gelendir deyip Eyvallah diyebilmektir...Bazen de Hoşçakaldır. Eyvallah yaşananlar yaşandı ve bitti; hadi ben gidiyorumdur...

     
           Birçok durumun kurtarıcısıdır bazen bu kelime;

    -Nasılsın ?
    -Eyvallah...

    -Sana dünyayı dar ederim!!!
    -Eyvallah....

   -Artık yüzünü görmek istemiyorum!
   -Eyvallah...

   -Bana bunu da yaptın ya Eyvallah!!

  -Bir sen kalmıştın beni üzmeyen ne diyelim Eyvallah!!

  -Bir isteğin var mı abi benden?
  -Eyvallah!

 -Aslında söylediklerine inanmadım ama Eyvallah! dediğin gibi olsun!

 -Buraya kadarmış Eyvallah!

 -Başıma bu da geldi ne yapalım Eyvallah!


          Ve daha birçok şeydir bu kelime...Aslında gerçek anlamı Allah'tan gelen her şey kabulümdür, olumlu karşılıyorumdur...Ama işlerin çıkılmaz hale geldiğinde ya da aslında söyleyecek çok sözünüz varken susmak zorunda kaldığınızda kullanılan yazımı tek bir sözcük ama anlamı birden fazla cümle olabilen bir sözdür ''EYVALLAH''!!!

          Aslında bunu diyebilmek de o kadar kolay değildir.Bunu diyebilmek de büyüklüktür.Arkanı dönebilmek her zaman boyun eğiyorsun demek değildir.Herşeyin farkında olup gitmeyi tercih etmektir.Eyvallah bazen tercih bazen de sonuçtur.

          
         Bugün sadece ''Eyvallah'' diyorum son söz olarak.

                                                             
             EYVALLAH


  


15 Ağustos 2016 Pazartesi

CANSIZ YUMURTA



  Ey Cansız yumurtaya can veren Allah!

  Bu cümle o kadar büyük o kadar önemli bir cümle... Hepimiz annemizin vücudunda bir yumurta hücresiydik...Aslında ne kadar basit olan bir hücre ama canlanınca bir mucize o bebeğin anne karnında büyümesi...Peki ya canlanması...Sadece bir hücre iken milyonlarca kez bölünmesi çoğalması ....Bütün bunların olması olağan görünse de kimi zaman öyle olmuyor...Biyolojik olarak herşey tamam olsa bile o hücre canlanmıyor....O bebek olmuyor...Döllenmiş yumurta hücresi bile anne rahmine yerlestirilse dahi bebek canlanmıyor vücut onu atıyor...Ve bunu tıp açıklayamıyor kimi zaman....Peki ne oluyor neden olmuyor....İşte vermeyen Allah vermiyor....Cansız yumurtaya Can veren Allah istemedikçe siz ne yaparsanız yapın olmuyor...
     Ya da tam tersini düşünelim....Eğer nasibinizde birşey varsa bütün engeller ortadan kalkıyor olacak olan oluyor..."Kısmetse gelir Bagdattan Yemenden kısmet değilse ne gelir elden" Atalarımız boşuna söylememiş bunları...Bu yüzden hiçbirşey için ille de olsun ya da ille de olmasın demek yaşadığımız o anı kötü geçirmekten başka hiçbir şeye yaramıyor...Biz elimizden geleni yaparız ... Ondan sonrası Allah'ın takdiridir demek ,diyebilmek büyük erdemdir...Çünkü bazen yaşarken çok üzüldüğünüz bir durumun üzerinden geçen zamanla aslında sizin için en iyisi olduğunu görebiliyorsunuz ve şükrediyorsunuz...Bunları yaşaya yaşaya da başınıza gelen, karşınıza çıkan herşeye ve herkese vardır bir hayır gözüyle bakıyorsunuz ....

    Benim için çok önemli olan bu cümleyi tekrar ediyorum şimdi ....
    Ey Cansız yumurtaya Can veren Allah'ım Sen hakkımızda hayırlısını nasip et inşallah....

    

13 Ağustos 2016 Cumartesi

HİÇBIRŞEYİMSİN

    Birine hiç bunu söylediniz mı?
    " Sen benim Hiçbirşeyimsin!"


     Ne demek bu? ....

     Sen benim hicbirseyimsin....Yoksun...Varlığın hiçbirşey olmadığı gibi yoklugun hiçbirşey hissettirmiyor bana...Çünkü varlığında sen o anın kıymetini bilmedin , bilemedin, bu yüzden yokluğunun artık bana hiçbir tesiri yok demek...Çünkü Sen varken , yanımdayken yok gibiydin...Benimle ağlamadın , benimle gülmedin artık yok olman hiçbirşey demek....Ben zaten hep yalnızdım , hiç çığlıklarımı duymadin ki bu yüzden şuan olmaman hiçbirşey ifade etmiyor demek...Olmasan ne olur ki demek...Varlığın anlaşılmadı ki yoklugun hissedilsin demek...Hiç kimse misin ki nesin...

    Yani bazen bazı insanlara o kadar kırılıp o kadar üzülüyorsunuz ki o çok değer verdiğiniz kişiler bir süre sonra hiçbirseyiniz oluyor. O kadar buz oluyor ki kalbiniz ne söylediği sözler ne yaptiklari hiçbirşey oluyor sizin için .... O da onun doğası ve onu yapıyor deyip geçiyorsunuz .... Artık hiçbirseyiniz olmayan hiç kimse için iyi ki benden gitti diye şükrediyorsunuz....Hayat işte bu kadar garip... Herşeyiniz olduğunu sanarken hiçbirseyiniz oluyor....

    Yaş otuzbeş nelere kadirmiş....Birçok kişi benim için HİÇBIRSEY artık....HİÇBİRŞEY...Sadece donuk baktığım yüzler ....

     Umarım birbirimiz için HIÇBIRSEY olmamak için emek ederiz tüm arkadaşlarım , sevdiklerim....Çünkü zamanın yenemediği bakı kalan en değerli şey SEVGI ve DOSTLUK....Tuketmemek ve emek etmek dileğiyle....

    

BIR CUMA GECESI

Bir cuma gecesi;
Keyifli;
Nasıl mı?
Sadece balkonda oturmak, ayaklarını uzatmak, kızının mutluluğunu görmek...Onun gülen yüzünü izlemek, yanında olduğunu bilmek...Aslında ne kadar değerli ...Sağlıklı olduğunu görebilmek ne kadar mucizevi birşey ...Bunu geçen yıl yaşadığım acı hastane tecrubesiyle öğrendim...Bilen bilir...Beni o günlerde gören anlar... Bilmeyenler için yazayım....
   Kızım geçen yıl bir hastalığa düştü...Adı ...Yani geceleri nöbet geçiriyordu...Nasıl oluyordu kısaca anlatıcam ... Uykudayken birden gözlerini açıyor bir noktaya dikiyor...Dünyayla ilişkisi kesiliyor...Nabzı yükseliyor, kanındaki oksijen düşüyor , bilincini yitiriyor....Ve onu öyle görmek tarifi imkansız bir acı...Denenen tüm tedavilere cevap vermedi haftalarca .... Ve biz hastaneden çıkamadık ....Ve inanılmaz bir çaresizlik....Yenilmislik....Yalvarış .....Herkes için benim için de çok olağan olan şeyler , mesela çocuğunuzla parkta oynamak, yüzmek , dans etmek .................o kadar uzak geliyor ki size.Ömur boyu o hastanede kalacağınızı hissediyorsunuz . Ve elinizden hiçbirşey gelmiyor dua etmekten başka ....Sadece kısaca anlattım...Öyle duyguları bir arada yaşıyorsunuz ki o anda...Sonra ilaca cevap verdiğindeki şükür....İşte o an dünyaları verseler değişmezsiniz...Sonra diyorsunuz ki yeterki sağlık olsun...Diğer herşeyin çaresi var....Yeter ki kızım iyi olsun benim baş edemeyeceğim hiçbirşey yok bu hayatta....Yeter ki o iyi olsun diger herşey olur....Ki o güçle gerçekten herşeyin üstesinden geldiğinizi görüyorsunuz ....
     Bugün de Begüm o kadar mutlu oldu ki. Pazarda kullanmadığı oyuncaklarını sattı. İlk parasını kazandı. Ama onun o gülüşü , o konuşması ,saçı başı her hali o kadar güzel o kadar benim ki içimi o kadar huzur ve mutluluk doldurdu ki binlerce kez şükürler olsun onu bana bağışlayan Allah'a ....
  
     Bugünden bana kalan Allah kimseye evlat acısı göstermesin ,Allah bizi  çocuklarımızla sınamasın....Çünkü bunula başetmek çok zor....Yani bence bu hayattaki en zor şey....Allahım kimseye yaşatmasin...

     Binlerce kez şükürler olsun....ÖNCE SAGLIK DIGER HERŞEY HALLOLUR....

9 Ağustos 2016 Salı

KAYBOLAN YILLARINI İSTİYOR MUSUN?



 

         Geçen gün arabada giderken radyodaki spiker konuşup duruyordu...Oradaki bir soruya takıldım sadece ve ardından çalan şarkı;''Size kaybolan yıllarınızı verseler''dedi sonrasını duymadım konuşmanın ben daldım düşündüm...
   

          Siz hiç düşündünüz mü; ''Size kaybolan yıllarınızı verseler ne yapardınız?''Şimdi bu soru sorulunca ardından aklıma başka bir soru daha geldi...''Hangi yıllarınız kaybolan yıllarınız?''
O yıllar gerçekten mi kayboldu?Hiç mi sizi bir yerlere taşımadı...Ya da kendime döneyim kendime sorayım...Çünkü ben bunu o gün epey bir düşündüm...

       

YA SEN OLSAYDIN...


      Son yıllarda en az ''Sempati'' veya ''Antipati''  kadar sık duymaya başladığımız bir kelime var.
           
                                                  E-M-P-A-T-İ

      Hayatımızın her alanında ihtiyacımız olan , iletişimi bir nebze de olsa kolaylaştıran ,ilişkileri bir tık öteye taşıyabilen bir durum bu EMPATİ...

     Peki nedir empati?

     Bir kaynağa göre olan tanımı şöyle;

    ''Bir kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine ''EMPATİ '' adı verilir.

    Bu tanımı zaten çoğumuz az çok biliyoruz.Ama ilişkilerimizde kaçımız bunu yapıyoruz.Kaçımız gerçekten dinliyoruz öncelikle karşımızdakini? Karşımızdaki konuşurken biz o sırada ona ne cevap vereceğimizi tasarlıyoruz kafamızda...Dinleme sağlanmadan da anlama olmuyor zaten , anlamadan da kimsenin bakış açısıyla bakamıyoruz...Vee kısır döngü başlıyor.Aynı anda konuşup, birbirini duymadan sonu gelmeyen çözümsüz tartışmalar zinciri...Kimse bir yere varamıyor...Bir süre sonra da tükenmişlik, bezginlik....

   

8 Ağustos 2016 Pazartesi

İYI INSAN OLMAK BU KADAR ZOR MU?

     İyi insan nedir ? İyi insan kime denir?
     İyi insan olmak için ne yapmak gerekir?
     Iyi insan olmak bu kadar zor mu?
     İyi insan görünümlü hain olmak nasıl birşey?
     Peki iyi insan olmanın yararı var mı?


     İyi insan olmak çevrendeki tüm kötülüklere , sahteliklere rağmen kendi doğrularını, inançlarını , değerlerini koruyabilmek.Her ne olursa olsun kimse için kötü birşey dilememek , elinden gelen yardımı yapabilmek....
     İyi insan ,çevresindeki herkesin iyi günündeki mutluluğunu paylaşacak kadar içten , kötü günündeki hüznünü azaltacak kadar empati yapana denir...Seninle gülmeyi de hazmedecek kadar özgüvenli ağlayacak kadar da yürekten olana denir...
     İyi insan olmak için , gerçek olmak gerekir...Göründüğün gibi olmak , şeffaf ve maskesiz , hissetmek ve hissettiğini söyleyecek kadar da dürüst olmak gerekir...Yalansız , hesapsız , entrikasız. Yüzün gülerken için kin dolu olmamalı ... Düşmanlığın bile bir raconu olmalı...Yiğitce söylemeli iyi insan bana gardını al diye....İyi insan olmak için ummadığı an beklenmemeli şartlar eşitlenip karşılaşılmali....İyi insan olmak için nefret duymamalı ....Kıskançlık duyguları törpülenmeli...

   

7 Ağustos 2016 Pazar

KIRIKHANDA ÇOCUK OLMAK😊

      Çocukken ne güzeldi herşey...
      Gülerken sonuna kadar içten , üzülürken kahrolurcasina kendinden geçercesine...

     Mahallede oturuyorduk...Komşularımız vardı akraba gibi...Hepimiz hemen hemen aynı yaşlarda çocuklardır sokakta oynayan..."Ebe davul zurna 1, 2, 3" hoop dönersin arkanı...Saklambaç oynardık ramazan gecelerinde teravih bitene kadar... Evin önünden geçen o pis arklarin içine yatardık saklanmak için....Şimdi düşününce nasıl yatıyorduk yerlere diye düşünüp gülümsüyor insan...Okula yürüyerek gidiyorduk...Çantam benden büyük , paltom ise ayak bilegimdeydi😌... Eve gelip ödevimizi yapardık...Kimse bize sormazdı dersin var mı diye biz bilirdik yapmamız gerekeni... Sokağa çıkınca denmezdi şu saatte gel diye biz bilirdik ne zaman geleceğimizi....İki bisküvi arasındaki lokumu peçeteye sarılı gül suyuyla dağıtmak çok önemli bir görevdi mevlidlerde😌 ... Şıkçalarin bahçesine girilmez!Hacı amca kovalar!! Karşıdaki ev perili...Recep Amca kaldırımında oynatmaz çünkü kirlenir kaldırımı diye... Hikmet Kayaların dedesi topları alır parçalar...Ayüş teyzelerin arka bahçesi ise Alis Harikalar diyarı demekti bizim için ... Acıkınca herkesin elinde salçalı ekmek, çünkü eve gidemeyecek kadar önemli sokaktaki oyun...
 

6 Ağustos 2016 Cumartesi

BEN NE YAPMIŞIM MEĞER!

             
Pınara ithafen,sevgiyle....

    MEĞER
   Ben ne çok hata yapmışım meğer
   Gözüm kapalı bakmışım meğer
   Yıllar geçmiş ben saymışım meğer
   Dostum sanıp aldanmışım meğer
   Yıllarca sürer sanmışım meğer
   Boşa kalbimi açmışım meğer
   Vakit kaybı diyemem ama
   Sen hiç dost olmamışsın meğer

   Olsun varsın pişman değilim
   Biraz üzüldüm hepsi bu....

   Ağlamam artık gidenlere
   Ağlamam artık bitenlere
   Ağlamam artık üzenlere, ihanet edenlere....


        Candan Erçetin'in bir şarkısının sözlerinin bir kısmı....Yazıyı okuduktan sonra dinlemenizi tavsiye ederim...

     

4 Ağustos 2016 Perşembe

GÖZ DEĞMESİ...




        Göz değmesi...

        Nazara inanır mısın?

        Göz değmesi nasıl oluyor ?

        Bana göre birilerinin size gıpta ile bakması, ne hoş demesi,''keşke ben de onun gibi olsam ya da onun yerinde keşke ben olsaydım.''diye düşünmesi bile söylemese bile insanı etkiliyor.Bunun için çok güzel olmanıza gerek yok ya da imkanlarınızın çok iyi olmasına da gerek yok.Hatta belki de çoğu insandan daha da zor olabilir hayatınız....Ama karşınızdakine yansıttığınız enerjiniz, bakışınız, gülüşünüz ve ya duruşunuz sizi insanların gözünde büyütebiliyor...Bunu dillendirmeseler dahi içinden geçirdikleri anda evrene gönderdikleri o enerji sizi buluyor....Ve siz bunu hissediyorsunuz.Enerjiniz düşüyor,başınıza bir ağrı giriyor, yüzünüzün feri gidiyor sanki....Gücünüzün aşağıya çekildiğini,üzerinize bir fil oturduğunu hissediyorsunuz.Nedensiz bir halsizlik, yorgunluk , bıkkınlık hissediyorsunuz.Hiç böyle hissettiğiniz oldu mu?

     

3 Ağustos 2016 Çarşamba

KUŞLAR GÜZEL HAYVANLARDIR..HEM UÇMAYI DA BİLİYORLAR.


      Bugünlerde kuşlardan gidiyoruz.Bugün de okuduğum bir yazı bana yine kuşları düşündürdü .

      Belki internette siz de görmüşsünüzdür.Ben facebookta okudum çünkü.Yazımız şöyle;
 
   

      KUŞ KONDUĞU DALIN KIRILMASINDAN KORKMAZ....!
      ÇÜNKÜ GÜVENDİĞİ , DAL DEĞİL;
      KENDİ KANATLARIDIR...


      Şimdi ben bunu kendimce nacizane yorumlamaya çalışacağım.

      Bana göre kuşun kanatları olmasa tek başına bir dal onu bir yerden başka bir yere taşıyamaz.Kuşun içindeki uçma yetisi olmasa hiçbir kuvvet onu havalandıramaz.

      Yani kuşu kuş yapan uçuran onun doğuştan getirdikleri , kanatları...Bunu kimse kuşa lütfedip vermedi.O zaten vardı...

 

2 Ağustos 2016 Salı

HADDİNİ BİLMEK NE DEMEK?



     Bugünkü konumuz bu ''Haddini Bilmek''. Haddini bilmek nasıl oluyor.

     Şimdi bu deyimi parçalayıp  sözlük anlamlarıyla başlayalım.

    '' Had''  ne demek?
    1.Keskin ,sivri
    2.Sınır ,uç
    3.Derece
    4.İnsanın yetki  ve değeri
    5.Göreli Hız.

     Hımmm.....Peki...



1 Ağustos 2016 Pazartesi

MESELE...NEYDI KI MESELE...

       Mesele..."Mesele sevmek değil yeğen mesele severken saymak"diyordu dayı...
   
       Mesele seviyorum derken yerden yere vurmamak...Mesele bakmak değil yeğen bakarken görmek...Mesele gittiğine ağlamak değil gidiyor olduğunu farketmek....Dur diyebilmek...Mesele eyvallah demek değil gitme kal diyebilmek...Mesele işine gelirse demek değil belki öyle değildir demek...
     

DURMAK....SADECE DURMAK.


     
           Bugün sadece durmak istiyorum...Başka hiç birşey yapmamak.Sadece bakmak...Beklemek...İzlemek ama görememek...Dinlemek ama duyamamak...Yürümek ama varamamak...Sadece durmak ve bakmak...
   
          Ne önceyi düşünmek,ne geleceği merak etmek....Sadece durmak....
   

        Belki de çok hızlı gitmişimdir.Belki de yorulmuşumdur...Belki de dinlenmem gerekirmiş.Belki de kırılacak dal kalmamıştır.Sadece gövdesi olan dalları olmayan ağaç, ağaç olur mu?İşte bugün tam da öyleyim.Kuru ve kahverengi...Kuru bir dalı bile olmayan bir ağaç misali...Dalların büyümesi için belki  çook zaman gerekirmiş....Bunu da bilemiyorum...Şuan tek bildiğim var o da durup bakmak gerektiği...Yeniden yürümek için belki de durup dinlenmek en iyisiymiş.