27 Aralık 2016 Salı

20-16 Iyi ki BITIYORSUN


Bir yıl daha bitiyor. Biten herşey gibi hüzün veriyor. Geçen bir yıl adı sadece "Bir" 1....Ama o kadar çok şey oldu ki.... O kadar büyük bir yıldı ki...O kadar çok şey bitti ki... Sonların yılı oldu bu 2016 ... 20 ve 16... 2016.200000016 duygunun yaşanması...

Üzgünlükler, kırgınlıklar, kızgınlıklar, ağlamalar, hayal kırıklıkları, bitmeler, kül olmalar, solmalar, yeniden dogmalar....Mutlu anlar...Umutlar.... İnanışlar... Aldanışlar... Sorgulamalar....Bazen paylaşmak bazen yalnız atılan çığlıklar...Bilinmez neleri getirir zaman bilinmez neleri götürür zaman cümlesini idrak etmek.....Kim var kim yok görmek....Aslında tek olduğunu bilmek , öğrenmek, büyümek...Bilenmek... Herkese ve herşeye rağmen gülebilmek ... Herşey yolunda diyebilmek... Yok bir yaramazlık demek...All is well...All is well...diye inandırmak kendini.... Herşey güzel olacak...Herşey güzel tamam daha ne olsun diye tekrarlamak.... Şükür ve duayla yatıp kalkmak...Bazen deli gülmek bazen hıçkırarak ağlamak... Bir taraftan geçmişi yok sayıp bir taraftan gelecek var diyebilmek...Şimdinin içine zorla girmeye çalışmak. Bu kadar yaşanan yanında bir de küçük küçücük meselerle mücadele etmeye çalışmak.... Işte bu 2016 öyle böyle değil silindirimsi ezip geçen bir yıldı yani sadece 1 yıl değil bir ömürde yaşanması gereken olayların bir yıla sıkıştırılmış yaşandığı cendere kıvamında bir yıldı.... Ama ordan bakınca ne de güzeldi değil mi:) Ne de renkli.... Ne de kolaydı....Demek ki belki de hiçbirşey göründüğü gibi olmayabilir diyebilmek.

 Benim şimdi yeni yildan en çok istediğim hiçbir çocuğun ölmediği, hiçbir çocuğun annesiz babasız kalmadığı, gencecik insanların olmadık yerlerde parçalanmadığı, hiçbir annenin evlat acısı yaşamadığı bir hayat... Her çocuğun anne ve babasıyla birlikte büyüyebilmesi... Hiçbir kadının şiddet görmediği, insanca yasayabildigi bir dünya... Bu kadar zor olmamalı bu...Hayat mutsuz olmak birbirini ezmek için çok kısa çünkü....Keşke... Sadece bakmak değil de görmek de nasip olsa herkese... Sadece hissetmek yerine koyabilmek karşıdakinin yerine kendini bu kadar zor olmasa...

2017 ye benim diyeceklerim gerçekten hosgelsin... Ve ayırmasın sevdiklerimi benden...Bu yıl bitenlerin sonu olsun bitmesin artık hiçbirşey... Böyle kalsın... Dursun.


22 Aralık 2016 Perşembe

DEDİKODU MU!!!!!!!!! AAAAAAA ASLAAAAAA!!!!!!!










İrlandalı oyun yazarı , romancı ve şair Oscar WİLDE ''Hakkınızda dedikodu yapılmasından daha kötü olan tek şey hakkınızda hiç dedikodu yapılmamasıdır.''demiiişşşş. Eeeee biz de inanalım buna o zaman:)


Aslında ben dedikodu yapmıyorum diyen yalan söylüyordur.Herkes yapıyordur bence.Ama dozları vardır bu işin ve yeri ...Örneğin iş yerinde yapılan dedikodu eninde sonunda sizin sonunuzu getirir.Huzursuzluk, gruplaşmalara neden olur.Bunun da kimseye yararı olmaz....

Neyse ne dedik dedikodunun da böyle kademeleri olur.Bazıları sadece olan olayları konuşur anlatır.İşte bana bunu yaptı,şunu dedi gibi.Bunu diyen kişi anlattığı kişinin yüzüne de bunları söyleyebilir çünkü anlattığı olan bir şeydir.Yani olmayan bir durumu anlatmıyordur.Bir de kendi yaşadığıdır olay bunu paylaşabilir bu ona kalmıştır.


Bazıları vardır.Onlar da başkalarının yaşadıklarını anlatırlar.''Şekerim biliyor musun bu Ayşe var ya Fatmaya bir bağırdı herkesin içinde ben yerin dibine girdim.Ay ne iğrenç ben olsam o Fatmanın yerinde ona neler yapardımmm''gibi.Bunlar bir tık üst kademe oluyor.Netice de bu da gördüğünü anlatıyor.Yani kendisiyle ilgili değil ama dayanamıyor işte ondan besleniyor anlatıcak illaki.


Sonra bir de kendisi ne görmüş ne de duymuş olanlar var.Başkasından duyduklarını kendi yorumlarıyla anlatanlar.''Ay Zeliha söyledi Müjganı sahilde görmüşler , yanında da Saime varmış.Yani ikisinin o saatte orda olaması hoş mu arkadaşım.Yakışıyor mu.Şahsen ben hiç doğru bulmuyorum.''Bunlar da arkadaşlar iki tık üstü.Çünkü bunlar Müjganla Saimeyi görünce de yüzlerine gülüp ne iyi ettiniz gittiniz diyebilecek potansiyeldeler:)Varın siz hesap edin ilişkilerini...



Veeeeee en üst , top nokta....Gördüğü herkese bir insan hakkında karalama konuşmaları yapanlar.Özel hayatından tutun da iş hayatına onunla ilgili bildiği herşeyi, bilmediği uydurduğu her şeyi anlatanlar.İşte bunlar en tehlikeli.Ama bir süre sonra bunların nasıl biri olduğu anlaşılıyor ve yapayalnız kalıyorlar.Ben önceden bu dedikodu işlerini sadece kadınlar yapar sanırdım.Yani çevremde hiç dedikodu yapan erkek yoktu.Yani erkeler böyle şeylerle uğraşmaz sanırdım.Ama erkeklerin de dedikoducusu ne fena oluyormuş amaaaaan!!Allah korusun yani.



Bence kapalı kapılar ardında , köşelerde , o soğuklar da ne gerek var ya bunlara:)



Ne güzel işimize gücümüze baksak.Bence öyle olmalı.Yani bence :)




Yine de siz bilirsiniz.İyi geliyorsa ,kendinizi iyi hissediyorsanız DEVAAAM:)


19 Aralık 2016 Pazartesi

IYI NIYETIMI ZORLUYORUM




       Ben  ilk tanıştığım insanlara karşı  bırakın nötr ve tarafsız olmayı ,en az artı beş pozitif  puanla yaklaşırım........Ön yargısız.....Bazılarıyla ilgili önceden duyduğum olumsuz yorumlar bile olabilir kimi zaman.Bunlarla ilgilenmem.Tamam der geçerim.Bu onu bana anlatan kişiyle ilişkisi içindir, ben kendi ilişkime ve bana yaklaşıma bakarım der,kendim tanımak isterim karşımdakini.Çoğu zaman da anlatılanlar değil de benim kendi hislerim doğru çıkar.Yani biz sana demiştik cümlesini nadir duyarım.Genelde ''Ama bana öyle davranmamıştı''dır duyduğum.Ya da ne derler ''İşte sen sakinsin ya sesin çıkmıyor bir şeye ondan sana yapmamıştır.''

        İnsanların dış görünüşüyle, etnik kökeniyle, dini inanışıyla, yaşıyla ilgilenmem.Yani önceden , doğuştan getirdiği özellikleri değildir benim ilişkilerimde kıstas.Ben iyi niyet ve temiz kalbe bakarım.Sonradan edinilen özelliklere , ahlak ve görgü kurallarına bakarım. Saygıya bakarım. Kontrol edilebilen dile bakarım. Fütursuz konuşan , lafını , dilini kontrol edemeyen insanlar benim çevremde yoktur. Bunu hissettiğim an uzaklaşırım oradan. Başkasına yapılan bir saygısızlığı bile görmek benim arkadaşlığımı sınırlamam için yeterlidir o insanla.Çevreme karşı da güler yüzlü hoşgörülü ve sicagimdir. Sorun çözmeye odaklıdır ilişkilerim. Hata aramam. Hatta her insana + - % 10 hata payı bırakırım. Sabrederim...Hemen silmem kimseyi. Bir , iki , üç beklerim ama sonra bakarım ki suistimal var. Işte o zaman arkamı döner giderim. Herkes iyi ve mutlu huzurlu olsun isterim. Hayatımda hiçkimse için kötü bir dileğim , bedduam olmadı. Herkesin layık olduğu hayatı zaten Allah ona yaşatır diye düşünür ve bunu çoğu zaman da görürüm.

       Işte ben böyle biriyim. Tüm bunlara rağmen , hiçbir olumsuz paylaşımım olmasa dahi bazı insanların benden neden hoşlanmadığını düşünür dururdum ve üzülürdüm önceden.Sonra zamanla anladım ki, insanlar yerinde olmak istedikleri insanı kıskanıyorlar ve nedensiz bir yarışa giriyorlar. Baştan aşağıya gözleriyle yiyorlar sizi. Yanınızdan geçiyorlar günaydın demiyorlar. Sizinle göz göze gelmek istemiyorlar. Bunu genelde hem cinslerinizde görüyorsunuz. Manasız bir zıtlaşma yani anlamsız. Eeeee paylaşılamayan ne ki😮 Hiçbirşey....Sadece kıskançlık. Hasetlik. Kendi mutsuz hayatlarıni unutmak için kutuplaşmayla rahatlamak . Gerçekten dedikodu,  negatif enerjiden zevk alan , gruplasmayla beslenen insanlar var. Hele de bunlari yapanlar eğitimli belli bir yaşın üstündeki insanlar olunca aciyor insan onlara. Hayattan keyif almak , huzur yerine huzursuzluğu laf sokmayı  tercih etmek yazık onlara dedirtiyor bana . Başka da hiçbir etki olmuyor bende. Çünkü alıştım artık. Dümdüz,dimdik, sadece işinde gücünde ve mutlu olunca bunlar kaçınılmaz.Çünkü insanlar çevrelerinde onlardan daha güçsüz ve muhtac insan görmek istiyorlar. Ona vah vah desinler vs...

        Demem o ki kimseye kötü davranmadığıniz , kirmadiginiz halde insanlar sizden hoslanmamissa bence sevinin. Çünkü demekki o kadar fazla istiyor senin gibi olmayı olamayacağını bildiği için de çatlıyor😃😃😃😃

        Biraz megaloman bir yazı olduğunu düşünebilirsiniz ama değil. Bu yazı herşeyin farkındayım ve ben iyi olmayı tercih ediyorum yazısı👍😊
Kendini hazmetmiş, iyi niyetli , temiz kalpli herkes başımın taci sonuna kadar yanındayım. Kapris ve kompleksliler için gözüm kör kulağım sağır.

13 Aralık 2016 Salı

EN İYİ TERAPİ....ÇOCUKLAR.



Çocukları çok çok çok seviyorum...

Gerçekler....

Maske yok...

Art niyet yok....

Çıkar yok....

Hesap yok...

Menfaat yok....

Gülünce gerçekten gülüyorlar size...Sahte gülüş değil onlarınki...


Kızdıklarında gerçekten kızdıklarını görüyorsun gözlerinde.Sinsi sinsi kızıp gizlemiyorlar kendilerini gülüşleriyle....





Çocuklara sarılmak ,  o  gerçek enerjiyi hissetmek çok iyi geliyor bana....Onlara sarılınca sanki bir enerji enjekte ediliyor içime.Hele bi de tombiş yanaklılara bayılıyorum , onların o yanaklarını sıkmaya öpmeye doyamıyorum:)



Bir de koklamak...Hele bebeklerin kokusu , boyunları mis gibi oooooohhh:)Pamuk....





Bebekleri kucaklamak da ayrı bir terapi yöntemi bence...O an her şeyi unutuyor insan.Bütün dünyayı sevdiğini düşünüyorsun sanki:)

Düşünürken bile gülümsüyorum şuan:)Bu fotoğraflar bile nasıl rahatlatıyor değil mi insanı:)


İyi ki de okuldayım diyorum.Her teneffüste buluyorum kendime enerji alacak minik:)Gerçi bizimkiler biraz büyük ama olsun onlar benim gözümde minik:)









Bunu deneyin bugün.En yakınınızdaki çocuğa sarılın, öpün onu, koklayın....O kadar iyi hissedeceksiniz ki kendinizi...Bu dünyadan uzaklaşmanın en iyi yolu çocuklara sığınmak....






12 Aralık 2016 Pazartesi

SON OLSUN ARTIK ALLAH'IM.


10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin kabul edildiği gün.

Tam da o güne yakışmayan kara bir gün.

İnsan hakları.....

İnsanın birincil en öncelikli hakkı YAŞAMAK....

Hangi inanç, hangi dava , hangi görüş insanın yaşama hakkını elinden almaya yeter.

Bunun nasıl bir açıklaması olabilir.

Gerçi bunu yapanların insanlıkla ilgisi olmadığını zaten biliyoruz da bu kadar uyuşmuşluğa nasıl  gelir aklı olan biri nasıl kendini patlatabilir....

Yıllarca okumuş , çalışmış toplumda vatanına milletine faydalı yaşayan çoluk çocuk sahibi, ailesi sevdikleri olan bir insan bu hayatta hiçbir şeyi olmayan yok olan hiçbir şey olan sapık ruhlu caniler tarafından yok ediliyor.





Hepsi gencecik, hepsi pırıl pırıl...Sadece tek giden değil giden ardındaki aileleri, çocukları , sevdikleri,sevenleri yüzlerce insan hayatı gitti 10 Aralık İnsan Hakları Gününde(!)



Yazarken kalbimin sıkıştığını içimin yandığını hissediyorum:(


Yani içimizdeki bu işleyen acı, anksiyete ne zaman son bulacak....Ben çocuktum şehit haberleriyle uyanırdık 90larda benim çocuğum oldu hala aynı...30 yılda hiçbir şey neden çözülemiyor.
Sıra bize ne zaman gelecek diye korkmaktan yorulduk.....

Bunları yazmamızın neye kime faydası var ki....Sadece acılar paylaştıkça azalır diye paylaşıyoruz.


Keşke hiçbir şey böyle olmasaydı...Tek tartışma konusunun futbol hakem hataları olduğu,televole magazin programları olduğu o eski günlere dönebilseydik keşke....


Bunu her kim , kimler yapıyorsa yaptırıyorsa Allah kahretsin hepsini.


8 Aralık 2016 Perşembe

AH EGO BIRAZ SÜPER EGOYU DİNLE:)





                                                                  EGO....

Aslında üç harfli küçücük bir sözcük değil mi?Ama kendisi büyüktür. Insana herşeyi yaptırır fazlası...Alçaklık, hainlik,yalancılık ,sahtekarlık, saldırganlık , şiddet, kıskançlık ...............bunların hepsini yaptıran nedir ışte o küçücük kelime EGO....


Her insanın egosu vardır. Ego üsttedır...(Normal insanlarda)Altta id vardır. Egoyu tetikler. Ic guduseldir. Yani sana derki onu da ye, buna da saldir, bunu da yap, onu da et...Id bunu deyince egoda havaya girer yapayım ya ben hakkediyorum. Ben iyiyim onu da elde edeyim bu da benim olsun...Zaten benim olacak çünkü ben en iyiyim benim olmalı der. O egoyla başlarsin kendini dev aynasında görmeye. Hareket başlar. İstedigini elde etmek için her yolu mübah görmeye... Onu kır, bunu ez, ne olduğunu aslında hiç olduğunu farketmeden ordan oraya kosturmaya başlar bizim Egosu büyüğümüz:) Dedik ya her türlü şeyi yapmaya. Yalnız burada kaçırdığı birşey vardır. O da kendini dev aynasında sadece kendisi görüyordur.Yani dışarıdan bakınca gerçek boyu gorunuyordur.
Tıpkı kral çıplak diye bagirana kadar biri etrafındakiler de ya tabi sen büyüksün diyorlardır arkasından gülerek:)Neyse ışte bu ego böyledir.Altta id var dedik, üstte Ego var en ortada ise Süper Ego vardır. İşte o süper ego da derki egoya'' ide bu kadar kaptırma kendini bak sen"." Akıllı ol, ahlaki değerler var biraz ona göre davran,bulunduğun yeri, kendini bil,çapını bil ; böyle gidersen maskara olacaksın" der...Yani egonun kontrolü normal şartlarda süper egodadır. Yani süper ego ara bulucudur. Fakat bazı insanlarda hatlar karışıyor işte arkadaşlar yani süper ego dinlenmiyor...Çünkü değerler gelişmemiş oluyor ya da kişinin kendi genetik yapısından kaynaklı bir sorun da olabiliyor bu. Egoları fazla şişiyor. Haydiiiiiiii başlıyor komedi. Sonra ne mi oluyor ışte bir gün geliyor o super egonun ona hep anlatmaya çalıştığı toplumsal değerler zinciri onun sonunu getiriyor.Çünkü her ne yapıyor olursanız olun , mesleğiniz ne olursa olsun eğer insan ilişkilerinizde egonuzu törpüleyemiyorsanız bitmeye mahkumsunuz. Bu tecrübeyle sabittir.Tanıdığınız, bildiğiniz tüm Başarılı insanları getirin  gözünüzün önüne hepsi çevresi tarafından sevilen sayılan insanlardır. İşinde iyi olan insan başkasını kotuleyerek, ezerek gelmez zaten bir yerlere. Gelemez, getirmezler... Kendini de paralasa, tüm kitapları yalayıp yutsa NO:) Eğer yükselmekse amacınız birilerinin üstüne basmanıza gerek yoktur. Sizin zaten kendiniz buna yetmelisiniz. Bunun için de bilgi gerekir. Bilgi, tecrübe ve vasıf o da sonradan eklenmiyor maalesef. Yani var ya hani bir söz "Vermediyse Mabut neylesin Mahmut" severim bu lafı ve böyle arada kullanırım.Yani o kadarsaniz ne yaparsanız yapın yine o kadarcık kalırsınız.


      Aslında bu konu o kadar uzuuun bir konu ve o kadar söylenecek söz var ki...Ama sadece kısa bir son sözle noktaliyorum.

       Herşeyin fazlasi zarar...EGONU azıcık küçült sonra düşüş acı verir.

       The end:)

6 Aralık 2016 Salı

HATIRAN YETER



         Bu facebookun anılarını seviyorum.Böyle sabah uyanınca bakıyorsun yıllar önceki halin geliyor önüne...Begümün küçüklük halleri.Zamanın nasıl da geçtiği , her şeyin nasıl da değiştiği seriliyor karşına...Yani güzel bir uygulama bence.Çünkü insan unutuyor geçmişi.Çabuk unutuyoruz herşeyi. Arada böyle hatırlatmalar iyi oluyor. Hımmmmm bak o gün böyle olmuştu.O zaman şunlar vardı şimdi neredeler.Ama benim facebook anılarımda olan insanlar yıllardır aynı insanlar bu sevindirici. Demek ki  arkadaşlıklarım , dostluklarım uzun sürüyor.Kısa sürenlerin de bitişinin benden kaynaklı olmadığını görüyorsun.İyi ki bitmiş diyosun.Neyse bu yazıya nereden başladım...Bugün sabahtan beri aklıma takılan nereden , nasıl geldi bilmiyorum ama defalarca dinlediğim bir şarkı var.Serkan Kayayı severim bilir arkadaşlarım.O söylüyor.Sanırım bir konser kaydı çünkü tarz biraz değişik.Şarkının adı Hatıran Yeter.https://youtu.be/RX6v-Fe7fHw
           

               Nerden nasıl oldu da geldi aklıma bilmiyorum.Sabah uyandığımdan beri çalıyorum.Hatıralar diye düşünürken işte o facebooktan da anılar fotoğrafları geldi bi de....Anılar güzel olunca gülümsetiyor da ...Bir de o gülen fotoğrafınızın bitimindeki devamındaki yaşadıklarınıızı hatırlattığı için bazen o kadar da güzel olmayabiliyor.Yani  herşey gibi iyi yönleri kötü yönleri var.Örneğin sevdiğini kaybetmiş birinin önüne ansızın gelen onunla geçmişte çekildiği bir fotoğraf nasıl yıkar insanı:(Tekrar başa dönüp o duyguları yaşamak....İşte bu çok üzücü olur...Ama bazen de silmek istediğiniz anılarınız için geldiğinde karşınıza fırsat oluyor fotoğrafları silmek için.Ya da Begümün o küçük hallerini kaydedebiliyorum ben böylece.




           Ama şimdi ben ne düşündüm.Keşke bu anılar gibi arada bir de gelecekle ilgili bir kare gelse önümüze..Görsek bir yıl sonrasını.Ne güzel olurdu.Belki bu kadar kaygı içinde olmazdık değil mi...Sadece bir kaç saniyelik dahi olsa görebilsek...Bilerek yaşasak ne kadar kolay olur...Ama belki de çok da iyi de olmayabilir.Yani seneye öleceğini bile bile nasıl yaşar ki insan.Bence yine de geleceği bilsek fena olmazdı...


        Anılar , hatıralar iyidir.Zaman zaman hatırlamalı ama çok da takılmamalı...Kısacık bir anı olsun bu da benden bu dünyaya...Seneye kimbilir bunu hangi duygularla okuyor olacağım....


30 Kasım 2016 Çarşamba

İÇİMİZ YANGIN YERİ

Bugün keyfim yok.Sabah acı haberle uyandık.13 gencecik canın yanarak kül olduğu haberi.O anda neler oldu kim bilir. Küçücük kızlar nasıl can havliyle merdivene koştular.Neden o merdiven açık değildi.Cesetleri birbirine sarılı bulunmuş.

Şimdi insan neye üzülsün..Neye yansın.......

 O çocukların nasıl can verdiğine mi?

 O küçük kızların o yaşta ailelerinden ayrı olmalarına mı yansın.

''Köyde okul yok mecbur kaldık, ücretsizdi yurt.'' diyor birinin babası.Sırf ücretsiz diye oraya yollamak zorunda olduğuna mı?

İnsanların çaresizliğine mi?

O çocuğun , on bir yaşında, annesinin yanında değil de bir yurtta oluşuna mı?

Köylerde hala okul olmayışına mı?

Bir annenin buna mecbur kalışına mı?

Hadi bütün bunlar oldu diyelim, yurdun yangın merdiveninin kilitli oluşuna mı?

Hayatın bu kadar ucuz oluşuna mı?

Her işin sırf ''mış gibi'' yapılıyor oluşuna mı?

Her an hepimizin bu şekilde ölme ihtimalimize mi?

Çocuklarımızı artık kimseye , hiçbir yere bırakamayacağımıza mı?

Annelerinin şu an neler yaşadığına mı?


Neye yanalım neye üzülelim....Gün geçmiyor ki şehitsiz, ölümsüz artık.....

Birşeye sevinmeye utanır olduk artık.

Sevinemiyoruz.Mutlu olamıyoruz.

Haberleri izlemeyeli zaten bir yıldan fazla oldu.Ama kaçamıyorsunuz gerçeklerden.Öğrenmek elinizden birşey gelmiyorsa sadece derinden üzüyor insanı...Elimizden gelen tek şey kendi işimizi doğru eksiksiz yapıp, ne kadar çok insana faydamız oluyorsa elimizden gelenin en fazlasını yapmak sadece...
Mustafa Kemal Atatürk'ün  o hep aklımızda olan sözü

''Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır''  olmalı hayat felsefemiz.




26 Kasım 2016 Cumartesi

YAZILARIMI ÖZLEDINIZ MI😉




Herkeslere Merhabaaa😉💐🌺🌹🌷

Özlediniz mi beni...Iki üç hafta oluyor yazmayalı...Çok ara vermişim...Bu aranın sebebi arkadaşlar Duygunun Duygularının durması değil yoğun olan işler.Ben bu bloğu açtığımda yaz tatiliydi hatırlarsanız.Yani yazın okullarda işler kışa göre daha sakin oluyor. Okul açıldığından bu yana yaza göre seyreklesti yazılar.Okulda işler yoğun.Kafanız da yoğun oluyor dolayısıyla. Duygularınızı kafanızda yoğunlaştırıp yazıya dökmeye gücünüz kalmıyor yani. Yaklaşık bir üç haftadır ilk kez evde hiçbirşey yapmadan oturuyorum böyle durunca da aklıma ilk gelen blogum oldu. Aaaaaa benim yazılarım vardı yaziyodum ben diye....

Şimdi gelelim duygularımıza.

Duygular hergün hatta bazen günün farklı satlerinde değişip duruyor. Ama bu aralar benim hayatımda olumsuz bir duygu yok. Galiba içimde böyle kelebekler dans ediyor , polyanna bıcır bıcır konuşuyor , gözlerimde ise pembe pamuk şekeri topu var sanki😜Komik değil mi ama öyle...Sonra dedim ki madem üzgün , kızgın olduğumuzda yazıyoruz o zaman iyi hissettiğimizde de yazalım...

Bundan bir yıl önceyi düşününce nerden nereye nelerin değiştiğini, kimlerin kalıp kimlerin gittiğini, nasılken ne olduğumu , basamakları çıkarken kimlerin arkadan desteklediğini, kimlerin aşağıya çektiğini düşünme saatindeydim tam da bu saat....Ve şükür saatindeyim...
Ve de müzik saati,mumlar ve tütsü saati. HUZUR...

Bunları yazma sebebim ise evet hep söylendiği gibi tam olarak şu an birebir  yaşadığım bir durum var "Her gecenin bir sabahı var"...Bunu okuyan ve geceyi yaşayan varsa aranızda önce kendisi inansın sabah olacak diye. Sabah oluyor. Her gece güneşe , ışığa kavuşuyor. Yeter ki Allaha dua edin ve teslim olun. Hayir da şer de Allahtandır diyebilin. Bir de iyi kalpli olmak şart tabiki😉Kimse icin kötü birşey dilememek...Herkes için iyi olsun Allah ıslah etsin diyerek kendi hayatınıza, evinize, işinize ,çocuğunuza ,eşinize, sevgilinize yoğunlaşın.Bırakın....Bırakın...Geride bırakın...Geçmişte kalsın...Taşımayın sırtınızda...Ya da merak etmeyin başkalarını...Kim ne yaparsa kendine yapar diyebilin...Amaaaaaan deyip geçin😉




Son paragraf nacizane benim fikirlerim...Ister yapın ister yapmayın...Çünkü ben sadece yazmayı sevdiğim için yazıyorum.Buradan ne birilerine gönderme yapıyorum ne de benim gibi olun diyorum. Ben sadece duygularımın bir kısmını paylaşıyorum ve okurken belki bazı kalplere dokunurum ufacık bir kıpırtiya neden olurum  diyorum...


Bu kadar ara vermeden tekrar buluşmak üzere.Allaha emanet olun🌻🌹🌷

6 Kasım 2016 Pazar

ARABALAR



Bu sonbahar baska mı ne?

Bana mı öyle geliyor...Yapraklar aynı yapraklar, yağmurlar aynı yağmurlar, rüzgarlar da aynı rüzgarlar.... Eeeee ne o zaman fark🍂🍂❓

Bilmiyorum... Ama biliyorum ki bu sonbahar başka bir sonbahar...Geride kalan otuz dört sonbahardan farklı...

Bugünkü yazımızın konusu arkadaşlar arabalar... 😮 Evet arabalar.

Araba bir ulaşım aracıdır. Bizi bir yerden bir yere götüren. Işimizi kolaylaştıran. Bize zaman kazandıran, günümüz şartlarında olmazsa olmaz olan bir araçtır. Renkleri vardır bi de modelleri... Spor olanlari hatchback ya da sedan bu zevke kalmıştır. Ya da benzinli dizel bu da ekonomik olarak değişebilir... Sonra motor gücü farklıdır arabaların kimi hızlı sever 1.6 iyidir çabuk hızlanır. Yakit tüketimi fazladir biraz ama araba güçlüdür. O dik yollarda basar gidersiniz. Hızlıdır. Sonra otomatik veya manuel vitesli olarak da ayrılır. Otomatik rahattir. Yani araba kendisi gider siz sadece direksiyonu oynatirsiniz. Yokuşlarda kaymaz. Trafikte sol bacaginiz yorulmaz. Sadece sağ ayak kullanılır. Sol ayak iptaldir. Ama otomatik araçlarda ariza oranı manuel araçlara oranla fazladır. Yakit tüketimi de fazladir . Ayrica vites otomatik olduğu için hizlanma da araca bağlıdır. Ama kullanımı superdir. Bir kez alışınca manuel size angarya gibi gelir. Aslinda arabayı ilk tanımlama olarak bir ulaşım aracı desek bile çeşit çeşit özellikleri vardır....Ve bu özellikler kişilerin ihtiyaç ve tercihlerine göre çeşitlilik gösterir yani alternatifler çoktur. Kimisi aman beni bir yerden bir yere götürsün derken kimisi sunroofu olsun gökyüzü içerde olsun diyebilir. Herkesin beklentisi farklıdır.Ya da deri koltukları olsun donanımı en üst model olsun derken bazıları ise banane canım sanki ev mi alıyorum işimi görsün yeter der...

Işte bu güzel bence hatta muhteşem buluşun ( çünkü ben yürümeyi sevmem heryere arabayla giderim) birçok özelliği vardır. Ama herşey gibi arabaların da bakıma ihtiyacı vardır. Belli aralıklarla bakıma girmeleri gerekir. Yağını , suyunu tam olarak takip etmeniz gerekir.Belli bir kilometreye geldiğinde lastiklerin , tiriger kayışınının değişmesi gerekir. Yakitinin sonuna kadar bitmeden tamamlanması, en az ayda bir kere iç dış yıkanması gerekir. Yoksa ne olur bunları yapmazsanız aracınız bir yerde bir arıza verir. Sesi değişir...Bir gün gelir olmadık bir yerde duruverir. Eliniz ayağınıza dolaşır. Ne yapacağınızı bilmemezsiniz. Bakımları zamaninda yapmadığınız için büyük masraflarla arabanızı tamir ettirmeye çalışırsınız değilmi...

 Hımm... O zaman neymiş eğer arabanız sizin için varsa siz de ona bakmalısınız. Ihtiyaclarini karsilamalisiniz. Çünkü o siz ona bakarsanız sizi taşır yoksa sizi bir yerde yolda bırakır.


1 Kasım 2016 Salı

BEKLEYEN ZATEN GÜLDÜRENDİR GİBİ





              Hadi bakalım düşünün................................................................................................



             Bunu kim yapar sizin için? 

             

             Kaç kişi geldi aklınıza?

            
             Peki siz kim için yaparsınız?


            O suya düşmesin diye kim için öyle kıpırdamadan durursunuz?

  
           İşte aklınıza ilk gelen insan doğru insan sizin için...Bırakmayın onu...Kıymetini bilin...Tutun ellerini....




Şimdi de bunu düşünün bakalım........................................................

Kiminle gülüyorsunuz?

Kim sizin yüzünüzü güldüren?

Peki sizinle neşenizi paylaşıp, kıskanmayıp mutluluğunuzu gülebilen var mı arkadaşınız?

Çünkü ağlamaya herkes gelir , severiz acımayı,yazıklamayı toplum olarak....Vah vah demek kolaydır....Oturur sizinle ağlaşır insanlar da...Ama sevincinizde yanınızda olan var mı ona bakın...Başarınızı kutlayabilen, mutluluğunuzla mutlu olan var mı?

Anladım ki ben benimle ağlayan değil de ben ağlarken beni güldürebilen insanları seviyorum...

Sevindiğimde benimle çığlık atabilen....

Gözümden yaş gelene kadar yanında güldüğüm insanlar istiyorum hayatımda....

Galiba artık ne istediğimi de öğreniyorum yavaş yavaş....








31 Ekim 2016 Pazartesi

HAYAT KISA.KUŞLAR UÇUYOR.



       Huhu ! Selam !Merhaba:)

       Herkes nasıl,herşey yolunda mı?

       Yaz bitti, okullar açıldı, hayatlarımız artık rutine girdi...

       Peki nasıl gidiyor hayat?

   

       Buralarda güzel gidiyor.Bahar olmadan kış geldi gibi oldu İzmir'e ama yine sonbahar görüntüsü var gökyüzünde.

      Bu mevsim ise bana kuşların uçuşunu, gidişini anımsatıyor hep.

      O uçuşu düşünürken , son günlerde her yerde gördüğüm belki de algıda seçicilikten olan bir resim var.




   HAYAT KISA.KUŞLAR UÇUYOR.


     Yarına çıkacağımızın garantisi var mı?

     Sevdiğiniz birini yarın görebileceğinizin garantisi var mı?

     Geçmişte söylenen bir söze, bir olaya takılıp kalıp bugününüzü kaybetmenin yararı var mı?

     Planlayıp, hesaplayıp , saat tutup , ölçü alıp kendimizi sınırlamanın bize faydası zarardan çok mu?

     Kin tutmalı mıyız?

     Söylenen hiçbir sözcüğü unutmadan en iyi zamanlarda dahi aklımıza getirip karşımızdakine kızma duygusunda sürekli kalmak işe yarar bir çözüm mü?

     Bunun insan ilişkilerinde faydasını gören olmuş mu? Hep aklımıza o kötü anı ve o andaki yaşadığımız duyguyu getirerek nasıl iyileşebiliriz?

    
    Bu sorularım sizlere......


   Benim bu sorulara yanıtım ise HAYIR.....

   Sürekli aynı duyguda kalmak , biriktirmek kimsenin ilişkisini düzeltmez.

   Ben bugünü geçmişle zehirlemek istemiyorum.Çünkü bugün de gelecek için geçmiş olacak.Bu yüzden güzel geçirmek isterim.Yani geçmişi geçmişte bırakmayı tercih ediyorum.Gereken dersleri alıp, gelecek için çabalayıp, bugünü yaşamak isterim.


   Bugünkü son söz ;

   HAYAT KISA . KUŞLAR UÇUYOR.




     
  

27 Ekim 2016 Perşembe

KELİMELER KİFAYETSİZ




           '' Karşınıza istediğiniz insanlar değil,ihtiyacınız olan insanlar çıkar.Öyle ki bu insanlar size yardım edecek, sizi incitecek,  size acı verecek ,  sizi terk edecek, sizi sevecek ve olmanız gereken insan olabilmenizi sağlayacaktır...''
                                                          Lao Tsu





          Birkaç gün önce okuduğum ve üzerine düşündüğüm bir cümleyi paylaştım sizinle.Uzun bir cümle.Her bir kelime grubu ayrı ayrı düşünülecek bir cümle.Şimdi birlikte ben yazarken siz okurken düşünelim.Yaşamımıza giren, hala hayatımızda olan ve ya hayatımızdan çıkmış olan insanları.

          Bütün bunları tek bir kişi de yapmış olabilir. Ama bu sizin kendinizi gerçekleştirme yolculuğunuzdaki en önemli kişi de olmuş olabilir. Mesele tüm bunların olup , oluyor olduğunun farkına varıyor olmanız. Yani aslında kendinizin farkında olmanız . Kimdim ben , neredeydim , nereye gidiyordum ve şimdi neredeyim.

         Olduğunuz yeri hissederken nereden oraya geldiğinizi ve kimin sizi oraya getirdiğini unutmamaniz. Aslında neden orda olduğunuzu hep anımsamanız. Ve Aslında yolunuzda olan her durumu , her duyguyu farkedip bundan kendinize bir ders Çıkarmanız. Öğrendiklerinizin çok dışında daha neler bilmediginizi farkedebilmeniz. Bu derslerinizi davranışa dönüştürdüğünüz zaman ise işte o zaman kendinizi başarılı sayabilirsiniz bu hayatta.

         Yani bilmiyordum, anladım, dersimi aldım. Bundan sonra artık aynı hataları yapmayacağım deyip, gerçekten bunu kendinize çeviriyorsanız , öğrenip uygulayabiliyorsanız evet oldu diyebiliriz.

          Bu yazının özü şu aslında. Bir hayat yolculuğundayız. Bu yol bizim yolumuz. Yolculuğumuzda bizimle olan herkes aslında bizim kendimizi bulmamız için var. Bizi biz yapmak için var. Eğer bunun idrakında olup her yaşadığımızı şükürle içimize alıp yaşarsak kazanırız , yok yıkılıp pes ederseniz en çok olmasını istediğiniz anlar, yanında olmak istediğiniz kişiler bile gün gelip sizden bir bir gider.

         Son söz mü;

        Bugünkü son söz,

        "Çok şey var yazacak aslında ama bazen sadece yaşadığın anı düşünmek gerek... Çünkü kelimeler bazen gerçekten kifayetsiz kalabiliyormuş".
        İşte son söz bu....




     

       


23 Ekim 2016 Pazar

KRALİÇE ASALETİN VAR MI




"Yürüyüşündeki Kraliçe Asaleti,
 Ve Bin Kahkahaya Bedel Gülüşünle
 Hiç Bitmeyecek Bir Masal Gibisin"


       Ne güzel sözler değil mi:)Benim de çok hoşuma gitti.Çünkü ben küçükken hep prenses olmak isterdim.Böyle güzeller güzeli bir prenses. Taşlı bir tacım , kabarık tüllü beyaz elbisem , topuklu ayakkabılarım , ellerimde beyaz eldivenler varmış. Ve yürüyormuşum elimde çiçeklerle. Tabiki etrafa gülücükler saçarak. En sevdiğim hitaptır Prenses, prensesim ...Ama artık prenses yaşını çoktan geçtik... Prenses olamadan geçtik. Neyse ki hala Kraliçe olmak için zamanımız var. Kraliçeliğin hem yaşı yok. Ölene kadar sürebilir.

        Nasıl olunur peki  Kraliçe . Bir kere tek olmak şarttır. Bir ülkede bir tane Kraliçe olur. Eğer sizin gibi olan bir kaç tane varsa siz kendinizi sadece tek sanıp bir süre bu sevinçle yaşayabilirsiniz. Ama baktınız diğerleriyle aynı kefedesiniz o zaman Kraliçe olmadığınızı anlarsınız. Yani Kraliçe olacaksınız benzeriniz olmamalı , alternatifiniz olmamalı.

       Sonra nerede olduğunuzu bilmeniz gerekiyor yani yerinizi iyi bilmeniz gerekir Kraliçe olacaksanız. Kendinizi ait olmadığınız bir yere girmek için zorlamamalısınız. İlle de gelicem, ille de istiyorum dememelisiniz.O zaman da yine Kraliçe olamazsınız.

     
       Bir Kraliçe çok konuşmaz. Susmalısınız...Durmalı , beklemeli... Sadece bakışınız , gözleriniz konuşmalı. Bakmayı bilmelisiniz. Zaten duyarsınız "Gözleriyle konuşuyor sanki "diye arkanızdan konuşulanları...

       Sade olmalısınız.Takıp takıştırmanız bile sade olmalı.Eline geçen herşeyi bir yerlerine takmaz bir Kraliçe . Buna gerek yoktur ki o zaten , yürüyüşü , duruşu ve gülüşü ile en güzel aksesuarı üstünde taşıyordur... Şık olmak için herşeyi karmaşık yapmasına gerek yoktur. Tek Renk bir elbise ve bir küçük küpe ona yeter. Çünkü o Kraliçedir ve bunu bildiği içindir her giydiğini nasıl taşır Kuğu gibi...

      Hiç mi Üzülmez Kraliçe hep gülüyor görülüyor çünkü etrafta.Yani Kraliçe oldunuz diye üzülmez yemez İçmez insan üstü mü olacaksınız . Hayır .Üzülse de bağırıp çağırmaz Kraliçe . Sesini yükseltmez kendini bozmaz söylemek istediklerini söyler karşıdaki alabildiğini alır , almazsa da defalarca anlatmaz. Sen bilirsin der devam eder.

     Kraliçe olacaksanız.Sabırlı olacaksınız.Aceleci Kraliçe olmaz. Sabır ise zor erdemdir. Beklemek , neyi beklediğini bilmeden beklemek zordur . Ve ne zamana kadar bekleyeceginizi ve nedenini bilmeden beklemek zordur. İşte Eğer Kraliçe iseniz beklersiniz bir süre sonra baktınız beklemenin kimseye faydası yok o zaman , ne yapılması gerekiyorsa onu yaparsınız.

     Kraliçe olmak zordur... Hem bir de bütün bunları olmanız için ön koşul doğuştan gelen bir ışığınız ve havanız da olmalıdır. Yoksa kafasına her taç takan Kraliçe olurdu:) Yani içinizde yoksa Kraliçe ruhu ne yaparsanız yapın sadece birkaç beden büyük elbise giymiş bir çocuk gibi komik olursunuz.

     Ben şimdi bir kitabın , hiç bitmeyecek bir masalı olan ve yıllarca anlatılan bir Kraliçesi olmak isterdim:)

     Bu yazı tanıdığım , bir Kraliçe edasını üzerinde taşıyan bütün güzel ama hep bir masal bekleyen kadınlara gelsin... Belki bir gün size Kraliçe  olduğunuzu hissetirecek bir masalin içinde olursunuz...


     










19 Ekim 2016 Çarşamba

BAŞKA TÜRLÜ BİR ŞEY.




        Yeni Türkünün bir şarkısı var arkadaşlar o kadar güzel o kadar huzur dolu ki....Tavsiye ediyorum sizlere...

                                       BAŞKA TÜRLÜ BİR ŞEY...

        Dinlerken insanı alıp götüren bir şarkı.Ben dinlerken aklıma , bir kum tepesi üzerinden  izlediğim ,denizin üzerinden batan güneş geliyor...Sıcak bir hava , muhtemelen Ağustos ayı...Deniz uyuyor sanki...Dümdüz...Güneş ise turuncuya yakın...Kumlar ise tenine değiyor sıcacık...Sadece bakıyorsun.Düşünüyorsun...Başka türlü bir şey benim istediğim,ne ağaca benzer ne de buluta, denizi ayrı deniz havası ayrı hava...Nerde o gördüklerim nerde o beklediğim.Burası gibi değil gideceğim yer , rengi başka ,tadı başka...İşte tam da şuan öyle bir yerde hayal ediyorum kendimi...İçimi bir umut kaplıyor.Güneşin batışı sakinleştiriyor...Geçmişi de alıp götürüyor birlikte.Yeniden doğmak için kararıyor, yok oluyor...Sonra karanlık , yıldızlı gece...Hafif bir serinlik...Sessizlik başlıyor...Bir süre karanlık...Sabaha karşı en karanlık an...Ve sonra gün ağarmaya başlıyor...Güneşin doğuşu yeniden...Balıkçı tekneleri denizde, peşlerinden uçuşan martı sürüleri...Bu gece gördük ki güneş batsa da , karanlık olsa da yeniden doğuyor aydınlanıyor her yer...

      O halde bu tasan niye...Başka türlü bir şey için , başka türlü bir yer için hazırlan şimdi.Öyle bir şey olsun ki hiç hissetmediğin kadar dolu, huzurlu , sakin ve neşe dolu hisset.İçinde uçuşan kelebeklerin kanat çırpışlarını duy içinde...Sarı yapraklara basarken ki çıtırdamayı duy...Hafif ürperdiğini hisset , ne güzel olurdu değil mi...Sonra yağan bir sonbahar yağmuru ile ıslan.Bir
çatının altına saklan yağmur dinene kadar.Oradan dinle damlaların sesini...Sonra gir o çatılı eve, içeride yak şömineyi ,alevlerin sıcaklığıyla ısın.Arkadan çalan ise ''Başka Türlü Bir şey Benim İstediğim Ne Ağaca Benzer Ne De Buluta''....İşte aslında sıradan gibi görünse de aslında  başka türlü de bir şey bu...


            Kim bilir belki bir gün başka türlü bir şey olur hayatlarımızda...Hiçbir şeye ve hiç kimseye benzemeyen başka türlü bir şey olur...Olursa yazın onu da mutluluk defterinize , sonra üzüldüğünüz anlarda çıkarıp okumak için biriktirin.Sonra bir bakmışsınız ne çok şey yazmışsınız.Aslında ne çok güzel anınız varmış dersiniz belki...



            O zaman başka yerlerde başka türlü şeylerle buluşmak ümidiyle...

BAŞKA BİR YER



          Ben yazıyorum , duramadım...Ama bu yazdıklarımı sadece kaydediyorum.Belki bir gün yeniden yayınlamaya başlarım.Ama şimdi sadece taslak olarak beklemekte....


         Ben bir haftadır başka bir dünyadayım...Çoğunuzun hiç bilmediği bir dünya...Yanlarından geçerken çoğu zaman farkında olmadığınız insanların dünyasındayım.Burada olduğum için de huzurluyum.İyi ki birşeyler birşeyler olmuş hayatımda ve buraya getirmiş kader beni.

        Nerede miyim?

       Benim okulum değişti arkadaşlar.Özellikle ''Sen ne olacan?''diye soranlara buradan duyurayım.Hiçbir şey olmadı bana.Yine Güzelbahçe'de bir okulda idareci olarak görevime devam ediyorum.Sadece okulumun adı değişti.Burası, yani şu an çalıştığım okul özel eğitim okulu.Yani özel öğrencilerin olduğu bir okul.Öğrencilerinin çoğunluğu otizmli.Otistik öğrenciler.Yetmiş öğrencimiz var.Sabah 9'da geliyorlar öğleden sonra 14.40'a kadar okuldalar.Öğle yemeğini de burada yiyorlar.Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfının açmış olduğu bir devlet okulu.Burada hayat sabah kapıda öğrencileri karşılamakla başlıyor.Genelde nöbetçi öğretmenler ve biz idareciler oluyoruz karşılarken.Her bir öğrencinin gelişi ayrı oluyor.Herkes güler yüzle ve sevgiyle karşılıyor öğrencileri.Laf atıyorlar espriler, sarılanlar oluyor çocuklardan bir yarım saatlik merasimle servisler tamamlanıyor.İçeri giriliyor.İçeride de yaklaşık bir on dakikalık süre içinde bütün kapılar kapanmış, herkes sınıfına girmiş oluyor genelde.Arada koridorda bir iki öğrenci öğretmeniyle olabiliyor.Ama onun dışında herkes içeride oluyor.Okulun çok güzel bir spor salonu var.Bir yemekhanesi.Atölyesi.Her yer pırıl pırıl parlıyor.Her taraf tertemiz.Burada herkes her işi yapıyor.Kimse bu benim işim değil demiyor. Hele çocuklarla olan iletişimi herkesin o kadar hayranlık verici ki.İnsan minnet duyuyor burada çalışan bütün öğretmenlere.Hepsi gülümseyerek çalışıyor büyük özveriyle.Her bir çocuğun da kendine has özellikleri var.Onları tanımak bir şans benim için.Bir farkındalık,bakışınızın yön değiştirmesi.Gözlerinizin farklı görmesi gibi birşey.Zaman zaman buradaki deneyimlerimi sizlerle paylaşacağım.Ben burada olduğum için şanslı hissediyorum kendimi.Ki bu okula gelişim de o kadar tesadüflerle dolu ki.Zincirleme olayların sonu burada oluşum.Yine ve bir çok kez yazdığım gibi diyorum ki hayatta hiçbir olan olay ve hayatımıza giren,hayatımızdan  çıkan hiç kimse bir tesadüf sonucu  değil.Bir sonraki yaşayacağımız durumlar  için bir planlama aslında.Bunu ancak  o durumlar olduktan sonra anlıyorsunuz.İşte benim bu okula gelişimde böyle oldu.

                İkinci haftaya başladım burada.Umarım uzun süre ve mutlu bir şekilde devam ederim.


               Sevgiyle kalın ve mutlu kalın.












9 Ekim 2016 Pazar

BAZI KADINLAR VARDIR



       Bazı kadınlar vardır...Hep Gülümser. Seversiniz Gülümser,sarılırsınız Gülümser,saçlarını koklarsiniz Gülümser, kırarsınız Gülümser ,göz yaşlarını içine akıtır çoğu zaman ama size Gülümser...Ancak dikkatli bakarsanız görebilirsiniz gözlerindeki buğuyu...

       Bazı kadınlar vardır. Sol tarafında bir mayın taşır. Basarsanız , değerseniz oraya orası sizindir. Basıp gitmekse niyetiniz mayın patlar , kadın dağılır adam ise ölür. Bir daha da o tarafta kimseye bir yer kalmaz. Çünkü Mayın bir kez patlar. Bu kadınlar bir daha hiç kimse için hiç kimse olur.

       Bazı kadınlar vardır. Sadece güzeldir. Ne giyerse giysin, ne takarsa taksın güzeldir. Bir çarşafın içinde sadece gözlerinin göründüğü bir peçe de olsa yüzünde o gözleriyle güzelim der. Onları sevmek de zordur taşımak da yanında...O kadınla beraber olacak adamın da kendine guvenmesi gerekir , kendinden emin ve güçlü olması gerekir. Çünkü güzel sevmeyi bilmeyenle geçirilen her gün ikisi için de azaptır.

       Bazı Kadınlar vardır. Aslında yoktur.Annesinin kızı, kocasının karısı, çocuğunun annesidir. Kendisi diye birşey yoktur. Bu kadınlar başkaları için idealdir. Her rolünü başarır. Sadece kendisi olamaz. Bunları sevmek de kolaydır. Çünkü her denileni ne güzel yapar. Söz dinler.

       Bazı kadınlar vardır. Kendini bilir , kadınlığının herşeyini; avantaj ve dezavantajlarını kendi lehine çevirir. Onlar için kadın erkek eşitliği diye birşey yoktur. Çünkü o kendini erkeklerden daha üstün görür ama bunu bir erkekle paylasmayacak kadar da zekidir.

      Bazı kadınlar vardır. Onları sevmek de yanında olmak da güzeldir. Hem güzel hem akıllı hem komik hem de sakindir. Sadece o sakinlikleri için bile sevilir. Size güven verir. Bazen hiç durmadan konuşur , bazen ise sadece susar. Sanki bilir içinizi neye ihtiyacınız olduğunu. Onlardan birine denk gelirseniz sakın bırakmayın.

      Bazı kadınlar vardır. Doyumsuzdur. Hiç Bitmez beklentileri. Verdikçe ama bunu da yapmadın , şunu da demedin der der der yiyip bitirir sizi. Bir de kıskançtır. Dünyayı dar eder size.

       Bazı kadınlar vardır. Yanindayken dünyayı unutursunuz. Dünyadaki diğer insanlar , diğerleri olur sizin için. O kadar yeter o kadar doyurur ki sizi hep ve sadece onun yanında olmak istersiniz. Birlikte güler birlikte ağlar sizinle. Gözlerinizin içine bakar dinlerken. İyi ki geldin der her gördüğünde ve sıkı sıkı tutar elinizi. Ve sarılırken kalp atışlarını duyarsınız,çünkü gerçektir.Bu kadınların ihtiyacı yoktur yalandan olan hiçbirşeye. O sadece hissettiği için vardır orada.

       Bazı kadınlar vardır. Yalnızdir . Herkes vardır ama o yalnızdır. Ona diğer insanları diğerleri yapacak tek kişi var olmuştur sonra o kişi gitmiştir ve kadın için artık hiç kimse öyle olmayacaktır. Kendini bilen kadının hayatı da böyle sürecektir. Yalnız ve kimsesiz.

       İşte böyleeee... Nasıl bazı adamlar varsa bu hayatta böyle de bazı kadınlar vardır işte ...