17 Nisan 2017 Pazartesi

NİCK VUJİCİC




Nick VUJİCİC ismini daha önce hiç duymamış olabilirsiniz.Ben sanırım 2012 yılıydı duyduğumda onunla ilgili bir video izlemiştim.İnanılmaz bir etkisi olmuştu benim için o videonun.Ve ne zaman kendimi karanlıkta hissetsem kilometrelerce uzakta olan o Nick geliyor aklıma...

Nick Avustralyalda 1982 yılında Sırp asıllı bir ailenin , çok ender görülen bir gen bozukluğu ile dünyaya gelen bir çocuğu.








Tetra-amelia sendromu denen bir bozukluk sonucu Nick'in kolları ve bacakları yok.8 yaşında ölmek isteyen intihara teşebbüs eden, 10 yaşında kendıni suya atıp ölmek isteyen Nick'e annesi bir makale okutur.Bundan sonra hayatı değişir.Makale engeli olan fakat buna rağmen pes etmeyen bir adam hakkındadır.Bu Nick'i etkilemiştir.Ayağındaki iki parmağıyla yazı yazmayı öğrenir.Engellerini benimsemeye başlamıştır.Kısa sürede günlük işlerini kendi başına karşılamaya başladı.









Bilgisayar kullanmayı,tenis topuyla oynamayı,saçını taramayı öğrendi.
7.sınıfta okul birliğine üye oldu.17sinde ise konuşmalarıyla yüzlerce kişiye umut aşıladı.








21 yaşında anadal yaptı,kitap yazdı,konuşmalarını dvd formatında piyasaya sürdü.







25 ülkede konferans verdi ve milyonlarca insana yaşamın önemini anlattı.


O konferansları sırasında ise hayatının aşkını buldu.






İkisi de birbirlerine ilk gördüklerinde aşık oldular.


Evlendiler.


Ve bu evliliklerinden çocukları oldu.










Bu evlilikten ikinci bebek de dünyaya geldi.









Nick pes etmediği ve hayata küsmediği için oldu tüm bunlar....VE O diyor ki
BEN MUTLUYUM VE YAŞAMAYI SEVİYORUM....






Ben de hiç tanımasam da ona her baktığımda yaşama daha sıkı tutunuyorum.
Her şeye rağmen hayat güzeldir dedirtiyor bana o...
Ve pes etme sakın diyor sanki bakışları bana bakarken.



13 Nisan 2017 Perşembe

YAZIYORSAK SEBEBI VAR





       Yazmak hayattan alınan intikamdir demiş bir yazar.



       Ya da soylenemeyenlerin dilidir.


       Ya da susulanlarin nefesi.





       Yazmak durmak soluklanmak bana göre... Tam tersi de olabilir durani durdurmamak yani.
İçinin dıştan gorunebilmesine olanak sağlamak belki de... Yazmasan bilinmeyecek olanı kelimelerle orataya dökmek. Yazmak cesaret aslında. Ki bu herkeste yok. Göze alabilmek. Kendini ortaya koymayı göze alabilmek yazmak. Sonuçlarına da katlanabilmek. Ve de karşılıksız. Yani yazarken bir cevap beklemiyorsun. Sadece yaziyorsun.. Hani " Ben onu dedim o da bunu dedi " diye bişey yok yazarken. Sadece kendinle olduğun bir dünya... Ceviz gibi düşünün... Ağaçta yeşil yuvarlak bir şey..Topladiniz içinden çıkan kahverengi bir kabuk. Onu kirdiniz içinden başka bişey çıkıyor kabuklarını siyirdiniz ışte o zaman gerçek yenilecek ceviz. Işte yazmadan dıştan görünen yeşilsiniz, belki toplamaya uşenmeyenler bilebilir içinizdeki tadı. Ama yazinca siz kendiniz bütün kabugunuzu sıyırıp koyuyorsunuz ortaya. Ben aslında buyum diye. Tüm bunlara rağmen tabiki yine de bilen biliyor sizi.
Yazmak...

         Aslında yazmak çok çok başka bir deneyim. Aslında bir lütuf anlayana.

        Sadece ve sade kendiniz için dahi kalemi kağıdı elinize alıp yazıp okuduklariniz kendi sesinizle hayatınıza geliyor aslında. Yazarak somutlastirip evrene yolladiginiz herşey tekrar size dönüyor aslında. Ben buna inaniyorum. Yazının gücüne inanıyorum. Yazıp yazıp okuduğum tekrar tekrar okuduğum herşey oldu. Ya da yazarak hesaplaştiklarim bitirdiklerim oldu. Bence denemelisiniz.

Tüm iletişim araçlarını kapatıp, sadece kendinizle kalabildiginiz bir zaman yaratıp, tüm herşeyi aklınıza gelen herşeyi yazın... Kizdiklariniza saydirdiginiz, vazgectiklerinizi bıraktığınız kelimeleri kağıda dökün... Sayfalarca yazın. Sonra okuyun onu isterseniz defalarca okuyun. Herkesle hesaplaşın o kagitta sonra yakın onu ve lavoboda yanışını izleyin, suyla aksın gitsin. O kadar rahatlayacaksınız ki...
Başka bir gün de olmasını istediklerinizi yazın... Herşeyi yazın merak etmeyin sizden başkası görmeyecek. Her gece uyumadan önce okuyun o yazdiklarinizi. En az yirmi bir gün okuyun o kağıdı... Tüm o yazdiklarinizin hayatınıza geldiğini göreceksiniz...

Yazı ışte bence böyle büyülü birşey... Söz uçar yazı kalır boşuna dememiş atalarımız... Yazarken rahatlayacaksınız ki . Yazarken bitireceksiniz. Yazarken vazgececeksiniz. Yazarken affedeceksiniz. Ağlayacak. Gülecek sahip olacaksınız. Konuşmak atıp tutmak kolaydır da bunu yazabilmektir güç olan.


Benim bu gece için son sözüm bu yazıyı okuyan herkes bu gece uyumadan kalemi kağıdı alsın ve aklına ilk gelen ne varsa iki cümle de olsa yazsın 🙋😉

9 Nisan 2017 Pazar

IZMIRSIN GÜZEL IZMİR




          Ben Manisa Demirci Eğitim Fakültesinde okudum. Öğrencilerin bir çoğu Izmirliydi. -Demirci ayri bir yazi konusu aslinda onu da bir gün yazacağım ama bugünkü konumuz başka.-Demircide okuyan izmirliler hiç uşenmeden her haftasonu dört saat süren o virajlı yolları göze alıp giderlerdi İzmire... Ve anlata anlata biteremezelerdi Izmiri. Bir Izmirdir bitmez hiç bunlarin hasretleri... Bir de kendilerini herkesten ayrıcalıklı görürlerdi Izmirciler... O zamanlarda tabiki bir anlam ifade etmezdi bu bizim için. Herkesin memleketi kendine güzel diye düşünürdük... Bi de hatta ve hatta onların bu kendilerini ayrıcalıklı gören halleri itici bile gelirdi o yaşlarda bize...




      Neyse gel zaman git zaman hayat bir şekilde Izmire düşürdü yolumuzu hatta yolumuz değil sadece hayatımız burada konuşlandı... Kader yani beni buraya getirdi... Aylar yıllar geçti bunun üstünden tam on bir yıl oldu Izmiri soluyali... O izmirlilerin hissettiklerini hissedeli 11 yıl oldu... Ne demekmiş anlayalı on bir yıl oldu. Iyi ki gelmişim buraya ve iyi ki burada devam ediyorum hayatıma. Bir gün gitmek istersem buralardan da bu yazı kalsın geride de durdursun beni.

     Her yeri her biri ayrı bir güzeldir Izmirin... Denizi düm düzdür uyuyordur sanki sabahları öğleden sonra ise birden hareketlenir dalgalanmaya başlar aradan bir saat geçmez tekrar durur anlayamazsınız ne olduğunu ışte insan izmirde tıpkı o deniz gibi oluyor. Stabil olan hiç bir şey yoktur. Hep bir hareket vardır burada... Rutin olsun istersiniz bazen ama burada hava da deniz de siz de hiç bir zaman rutin olamazsınız... Bu benim burda dikkatimi çeken en önemli şeydir... İkinci en belirgin olan Izmirde herkes güler yuzludur, ve rahat , kibar... Hoş görülüdur Izmir insanı. Kendi halindedir. Kimse kimseye müdehale etmez... Umursamazlar yani kim ne yapmış neden yapmış onların deyimi ile "Herkes dalgasına bakar " burada... Gülmeyi sever burada insanlar... Yemeyi, içmeyi , keyif yapmayı sever İzmirliler...Huzur vardır bu şehirde her yerinde huzur... Hele de Narlidereyi geçip Guzelbahceye doğru girdiniz mi ışte o denizin muhteşem görüntüsü, havanın temizliği, insanların sakinliği , yeşillerin daha bir yesilligi başlar... Burdan Cesmeye kadar bu böyle devam eder. Urla , Çesmealti, İskele, Zeytinalani, Gülbahce, Balikliova, Karaburun............ Tadindan yenmez yerler... Her ruh halinize göre yerler vardır buralarda. Tabiki deniz her an yaninizda... Kaos yoktur. Kafenin birinde saatlerce oturup denizi izleyebilirsiniz. Ne bir söz söyleyen olur size ne de bir bakış olur rahatsiz edecek... Martılar bi de ekmek attiginiz balıklar.... Her bir koyu ayrı bir cennet...


    Tüm bunlarin yanında büyük şehirdir... Hem büyüktür hem de herkesi taniyabildiginiz kadar samimi ve küçük... Aradığınız her şeye ulaşabileceğiniz , her zevke hitap edebilicek kadar büyük ama sessiz kalabileceginiz kadar da küçük...

    Çiçek , çim kokuları var bu aralar Izmirde her mevsim kokusu değişir çünkü... Ama izmirin en güzel mevsimidir ilkbahar... Her yer rengarenk ve cıvıl cıvıl... Genç , yaşlı herkes dışarıdadır şimdi. "Sokakta hayat vardır" Izmirlinin spotu.:) Ne durumda olursaniz olun mutlaka herkesin dışarı çıktığı bir yerdir İzmir. Burada depresyona bile giremezsiniz:) Siz cikmasaniz mutlaka birileri tutar kolunuzdan dışarı çıkarır sizi... Hadi deniz kenarinda bir yürüyeyim, şurada bir çay içelim, orada balıklara bakalım, o insanların kahkahaları arasinda siz de başlarsınız gülmeye... Midye, balık ekmek, boyoz, kumru, közde kahve derken bi de bakarsınız gün batımı... Iyot kokusu, koşturan çocuklar ve bagirışmayan anne babalar, ya da surati asık olmayan çiftler, el ele gezen gençler:) Güzeldir İzmir güzel....

    Ben Izmiri inanılmaz çok seviyorum...

 

4 Nisan 2017 Salı

AFFETMEMEK...


AFFETMEK;

Kaç kez affetmek zorunda kaldınız?

Peki kaç kez affettiginiz halde aynı durumla karşı karşıya geldiniz?

O zaman affetmek kimin için?

Affetmek aslında kimi azat eder sizi mi yoksa karşınızdakini mi?

Peki affettiniz azat ettiniz ; kendiniz ya da karşınızdaki için sonra başka siluette yine karşınıza çıkıyorsa aynı durum o halde neden hep aynı durumla karşılaşıyorsunuz?


O halde belki de sizdedir kilit... Hiç bunu düşündünüz mü?

Peki hep aynı şeylerle karşılaşmak nasıl çözümlenmeli...

Bilinç altının en derinlerine inmek temizlemek mi gerekiyor.... Bunu da yaptınız diyelim... Yine aynısı oluyor?

O halde ne yapmalı?????????

Durmalı önce... Sonra dönmeli içine... Çok iyi kalpli olunmaması gerektiğini öğrenmeli belki de. Kötülük gelebileceğini düşünebilmeli... Hesaplar olabileceğine inanabilmeli... Yaşla olgunlasilmayacagini görebilmeli... "  Yok canım bunu yapmaz" dememeyi aliştirmali , denemeli... Herkesin herşeyi menfaati uğruna yapabileceğini bilmeli.... Ona göre oynayabilmeli...😞

Ama bunlar zor... Yoksa içinizde sonradan öğrenilmiyor... Ne kadar çok başınıza gelse de siz yine inanıp güvenmeye yoneliyorsunuz.... Sizin yapamayacağınız şeyleri başkaları da yapmaz sanıyorsunuz. Işte bugün yanılsama burada oluyor... Örneğin yolda düşen birini görünce sizin gibi koşarak kaldırmaya çalışır zannediyorsunuz herkesi ama insanlar kaldirirsam kimdir nedir bana ne faydası olur diye düşünüyor.  Eğer ondan bir menfaati yoksa oralı olmuyor. Bu üzücü... Ya biz eski zamanlardan kaldık dünya değişti ya da bizim bildiğimiz dünyada bunlar yoktu. Yani biz buyutulurken yanlış öğretildi... Çevremizdeki herkes iyi olsun. İyi olsun ki size iyilik yansitsin. Kim ne yaparsa yapsın kendine yapar sen kendi iyiliginden vazgeçme diye büyütüldük... Belki de bizimkiydi yanlış olan... Belki de azıcık da kendi çıkarını düşün demelilerdi bize... Belki de bu kadar affetme odaklı olmamalıydı hayatımız... Ya da büyüklük sende kalsın... O ne yaparsa yapsın sen Pinarsin Pınar gibi davranmalisin denmemeliydi....


Bu yazının başlangıcı AFFETMEKTI...

Bir çok kişiyi affettim, bir çok kişiyle göbek bağımı kestim, gitsin bitsin diye...

Ama affedecek gücümüz kalmadı artık... Affedemediklerim var artık, ve de ah ettiklerim...

Ben AFFETMIYORUM....

Bana defalarca aynı şeyleri yapan kimseyi affetmiyorum... Herkes her yaptığının hesabını versin... Hissederek ve yazarak bunu sonsuzlaştıriyorum... Umarım herkes bir gün yaptığı herşeyin karşılığını bulur😉

AFFETMIYORUM artık kim ne veririse onu alsın✋🙋

Ben artık sadece vazgeçiyorum, birakiyorum, terkediyorum ama AFFETMIYORUM...