26 Ağustos 2021 Perşembe

SABREDİYOR


 Bugün bir seçim yaptım.

40 yaşamış biri olarak buna benzer bir seçimi altı kez yaptım şimdiye kadar.Dördü isabetliydi.Altı seçimden iki tanesi maalesef devamında pişmanlık getirdi. Birincisi üniversiteyi okuduğum yer. İkincisi ise evlenmek için seçtiğim kişi. Diğer dört seçimim başarılı. İşte bugün de önümdeki sekiz yıl için bir tercih yaptım.

Tercihimi yaparken hep her zaman savunduğum şu cümleyi anımsadım "Her Seçiş bir Vazgeçiştir" Ben bugün tercihimi yaparken birşeylerden vazgeçtim. Her istediğimizin aynı an ve yerde olmadığını bilerek yaptım tabii ki bu seçimi. Kolay olmadı haftalrımı günlerimi aldı karar vermek. Ama her zaman olduğu gibi kalbimi önce demek isterdim ama maalesef her zaman ki gibi aklımı dinledim çünkü ben o hata yaptığım iki seçimde de kalbimi dinlemiştim ve yanıldım. Aklımı koydum bu kez ortaya ve yazdım gitti. Bir de ironi olan kendi yazıdığımı kendim onayladım amirim olarak kendi tericiğimin altına kendi mührümü kaşemi bastım imzamı attım onaylayan olarak. Ben yaptım ben mühürledim ben imzaladım. Bu tam da benim tercihim oldu. Dönüp dolaşıp yine kendime derim bari "Bu hayatta kendi tercihine mühür basarak sonuçlarında ben yaptım bu benim" diyeceksinn. Sen bunu yaptın, sen istedin ve oldu. 

Ben şimdi beklemedeyim. 

Bir hafta sonra bu konuyla ilgili bir yazı daha yazacağım. 

Çok kırıcı, incitici, öc alıcı, kuvvetli bir yazı yazacağım. 

Ben bana yapılan her haksızlığın her yok sayılışın her kimsesiz bırakılışımın her kalbimde açılan yaranın kanamanın bir bedelini ödetmem gerekiyorsa bunu yerine getireceğim... Sırayla.... Yakından uzağa. 


22 Ağustos 2021 Pazar

ÖLMEMİŞİM. UNUTMAYIN Kİ BANA HİÇBİR ŞEY OLMAZ

 5 buçuk yaşımda ölümcül bir hastalığa yakalandım. Bilinç kaybının ne kadar sürdüğünü hatırlamıyorum kendimde ama ilk kez mrla o zaman tanıştım ve ağlayan endişe dolu gözlerle bana bakan annemi hatırlıyorum. Bir uzun süren hastane yatışında beni ziyarete gelen İlkokul öğretmenimi karşımda gördüğümdeki duygumu hatırlıyorum. Ellerim ve kollarımda damar yolu açılamayacak hale geldiğimi ve ayağıma bağlanan serumu hatırlıyorum. Ayağımda serum olmadığında hastane koridorunun camından izlediğim yandaki askeri birliğin tekmil seslerini de anımsıyorum. Ve bunlar neden 35 yıl aradan sonra hastalığı araştırma isteği duydum bilmiyorum. Ama okurken dehşete düştüm açıkçası. Ağır bir baş ağrısı başladı ve dedim ki "Ölebilirdim ilk 24 saat içinde ya da beyin ve omurilik kaynaklı engelli biri olarak devam edebilirdim yaşamıma". Ben bundan kurtuluşum. Yani erken yaşta ölümle burun buruna gelmişim meğer. Hatta makaleleri okurken aslına bakarsanız şimdiki bene bir neden arıyordum ama okudukça kendimi bir kez daha tebrik ettim. Bu hastalığı geçirip de ölmeyen ya da zihinsel ve fiziksel hasar almayan yüzde kırk içinde olarak nasıl bir savaşçı olduğumu bir kez daha gördüm. Bir de hep olduğu gibi korunduğum inancıma bir kanıt eklemiş oldum. İnsanın bazı şeylerle yüzleşmesi neden bu kadar zaman alıyor yani yirmili yaşlarda yapsak ya bu işleri. İlkokul 1.sınıfımı hastanede bitirdim. Sonra ise hiçbir şey olmamış gibi devam etti herşey. Yani ekstrem bir muamele olmadı hiç benim için neticede ölümden dönmüşüm yahu.


Şımartılmadım ya da üzerime düşülmedi hatta hastalığın üzerinden bir yıl geçmeden bir kardeşim daha oldu. İkinci kez 6 buçuk yaşımda abla olmuştum ilki 1 buçuk yaşımdaydı. Neyse üzerime düşülmediği için belki de demek ben de bu yaşıma kadar bu hastalığın ne denli tehlikeli olduğunu hiç merak edip de bakmamışım. Bugün baktım işte veee ardından başka bir ölümle karşı karşıya geldiğim diğer olay geldi. 6.sınıftaydım bir bayram tatilinde bir akrabamla onlara gittim şehir dışında şimdi düşünüyorum da ailem neden buna izin verdi. 11 yaşımdayım ve ben isteyebilirim ama işte olacak olacak bu yüzden oldu. Onlarla gece yolculuğunda trafik kazası geçirdim. Araç ticari araçtı yani arkası kamyonet gibiydi. Arkada karanlıkta atılan taklalarda metal yanlara çarptığımı defalarca bir o yana çarpıyorum diğer taklada karşıya savruluyorum üçüncüsünden sonrasını hatırlamıyorum zaten araçtan fırlamışım. Sadece sesler ve inanılmaz bir acı var o andan aklımda kalan. Baygındım. Gözümü hastanede açtım. Sağ kaval kemiğim kırılmış meğer. Doktor sakat kalabilir dedi. Bir bacağı diğerinden muhtemelen kısa kalacak dedi. Yürüdüğün şükredin vs.Ya da o fırlama ile ölmediğine. Oooof yine mi...... Aylarca ayağım alçıda kaldı aylarca yürüyemedim, okula gidemedim sonra beni okula kucaklarda taşıdılar sınavlar için, aylarca koltuk değneği kullandım bu ne kadar sürdü bilmiyorum inanın ama şimdi bir kez daha kendime aferin demeyeyim mi ben. Bunlar fiziksel travmalar, çocukluk ile ilgili bunların sebep olduğu ruhsal travmaları da düşünürsek aslında mücadele konusunda fena değilmişim. En ağır iki vakayı yazdım burada o kadar çok tehlikeden kıl payı kurtuşmuşluğum var ki. Derin yaralar, bazı sahneler, duyduğunuz bir takım cümleler, kokular duruyor duruyor bir anda zınk diye karşımıza çıkıveriyor. Çok merak ediyorum ilk çocukluk yıllarımı bu nedenle işte neyin neden olduğunu anlamak için. Ya da biraz da bana anlayış gösterilsin diye belki de bakın benim başıma neler gelmiş ben ya da beni tanıyan hiç kimse önemsememiş olabilir ama ben yaşanması çok da muhtemel şeyler yaşamamışım demek için kendime. Belki şimdi de bana yapılan haksızlıkları büyütmeyip önemsememem de bundandır. Normal ya ben acı çekebilirim ve hiç bir şey olmamış gibi devam edebilirime alıştığım için olabilir bu halim neticede iki tane ölümden dönme olayım olmuş çocukluğumda büyükken olanları yazıp da ajitasyon veya dramatizeye sebep olmamak için çocuklukta olanları anlattım.

Demem o ki insanlar hakkında bir yargıya varmadan belki acele etmemeliyiz kimin ne yaşadığını bilmiyoruz ki. 

20 Ağustos 2021 Cuma

SEN KIMSIN

 Numaracı

Rol yapan

Taklitçi

Manüpülatif

Algı yönetmeni

Senarist

Duygu gizleyici

Sahte gülüşlü

Karışık

Dengesiz

Egoist

Sinsi

Plancı

Hesapçı

Menfaatçii

Asabi

Burnu dik

.................... .............. 

Kibar

Düşünceli

Sevgi dolu

Çalışkan

Hırslı

Becerikli

Zeki

Akıllı

Hoşgörülü

Dürüst

Sevimli

Tatlı

Sözünün eri

Çok yönlü

Kültürlü

Eğlenceli

Vizyon sahibi

Ön görülü

Dost

Arkadaş

Sırdaş

Sadık

Asla adam satmaz

Keyifli

Sakin

Sükun

Anlayışlı 

14 Ağustos 2021 Cumartesi

DOĞAYI DA DELİ ETTİNİZ

 Doğa haykırıyor adeta. Çığlık atıyor bana yaptıklarınızın bedelini size böyle ödetirim işte diye. Kestiğiniz her bir dalımın rant için yaktığınız toprağımın dere yataklarını parsel parsel sattığınız her bir metrekarelik yerin bedelini size ödetirim. Ya bu aç gözlülükten vazgeçin ya da daha beteriyle sınarım sizi diyor sanki. Çünkü her geçen gün beterin beteri varmış der olduk. Haziran ayında bir güneş tutulması oldu onunla ilgili çok yayın dinlemiştim öncesi ve sonrası 3 ay boyunca ilahi adalet, herkesin hakkettiğini bulacağını şimdiye kadar ne yaptıysak iyi ya da kötü karşılığını bulacağımızı anlatıyordu tüm yorumcular özetle. Ben hep bunu insan ilişkileri olarak düşündüm. Vay be dedim herkes ektiğini biçecekmiş. Geçtiğimiz iki ayı düşünüyorum da gerçekten öyle şeyler oldu hem birey olarak benim hayatımda hem de çevremde en önemlisi de toplumda. Biz insanoğlunun doğaya yaptıklarımızın acısını doğa bizden çıkardı. Biz herşeyi tüketen yok eden üretmekten üşenen hazıra alışan nesiller yetiştirdikçe de daha da artarak devam edecek başımıza gelen felaketler. Hissettiğimiz duygudan tutun da hazırladığımız yemeğe bile saygımız olmadan atlayıp yenisine geçiyoruz. Ne acıyı ne mutluluğu ne aşkı ne nefreti yaşamaktan aciz hemen yenisi gelsin bu tükendi diyip arayışa geçiyoruz. Çocuklarımıza evde pişen yemeği yemek istemediğinde sayısız alternatif sunuyoruz öyle büyüyor çocuk alternatif sunumlarıyla. Elinde olanın kıymetini bilmeden ya da elde etmek için bir şeyi çabalamadan. Tek ve hiçbirşeysiz kalmıyoruz hep var yoksa da diğer seçeneğe atlıyoruz o yoksa başkası var. Bu bireysel içsel olan tüketme odaklı insan tipi çoğaldıkça da umarsız merhametsiz empatisiz duygusuz daha doğrusu Duygu öğütücü saçma bir ruh haliyle ne yaparsak yapalım tatminsiz bir insana dönüşen biz ve çocuklarımız mutsuzluklar içinde debelenip duruyoruz.

Terk ettik evimizi yurdumuzu zor hayatlarımızı. Konfor, az zamanda çok fazla seçenek olan eğlenceler ama eğlenememeler, yalnız hayatlar, yalnız bayramlar, insansız mekanik bir şekilde iş,başarı,para peşinde koşan para için her türlü değeri alt üst eden biz insanlara tabii ki evren, doğa, tanrı bir cevap verecekti. Şu an bunu yaşıyoruz doğa cevap veriyor. Doğa dövüyor, sövüyor bize. Yeter dur diyor. Ne zaman doyacaksınız diyor. Bir de somut olmayan durumlar var bunların yanı sıra gözle görülmeyen tokatlar. Herşey elinden alındı insanoğlunun. Dost meclisleri, abartılı bilmem ne shower partyleri, happy de birthdaylar, yok efendim kız gecesi bekarlık bilmem nesi, diş kınası, cinsiyet partisi..... Ivırı zıvırı sırf gösteriş için yapılan sahibinin zerre eğlenmediği bir insatgram fotoğrafı için yapılan o para basılan partiler hani;hiçbiri yok değil mi. Daha neler neler yok. Demek olmadan da yaşanıyormuş. Bunlardan bir minicik virüs zorla vazgeçirdi sizi. Şimdi de doğa diyor ki yeter. Bir ev neyine yetmiyor, bir otel neyine yetmiyor, bir iş yeri, bir araba, bir televizyon, bir dolap, bir elbise, bir vs vs vs.

Azal, küçül. Aç gözlü olma. Elindekine değer ver. Elinde olan varsa başkasında gözün olmasın. Onun kıymetini bil. Ona sahip çık. Yoksa sana böyle dersini veririm diyor.


Hayat hep bir ders. Öğren öğren bitmiyor.

Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.